Abiyogenez Deneylerinin Öncüsü: Miller-Urey Deneyi
Miller-urey deneyi, dünyanın ilk zamanlardaki koşuluna benzediği düşünülen şartlar altında yapılan bir deneydir. Deneyin amacı, canlılığın temeli olan moleküllerin kimyasal reaksiyonlar sonucu organik bileşikleri sentezleyip sentezlemediğini araştırmak, yaşamın kimyasal kökenlerini açığa kavuşturmak, abiyogenez teorisine yeni deneysel yaklaşımlar getirmekti. Deneyin sonuçları, her ne kadar yapıldığı zamandan bu yana uzun bir zaman geçtiğinden ötürü bugün bildiklerimizin yanında oldukça kısıtlı kalsa da o zamanki şartlar göz önüne alındığında bilim tarihinde önemli yankılar yaratmayı başarmış, canlılığın kökenine yönelik araştırmalar açısından büyük önem taşıyan bir deneydir.
1920’li yıllarda Oparin ve Haldane, birbirlerinden bağımsız olarak ‘’canlılığın kökeni teorisi’’ denilebilecek teoriyi öne sürdüklerinde bu ilginç teorinin özünde yatan ‘’canlılık, cansızlıktan doğal süreçlerle başlamıştır’’ iddiasının ileriki zamanlarda bir gerçek haline gelebileceğine inanmıyordu.
1950’li yıllara kadar da bu iddiayı, sadece Oparin’in biyokimya temelli açıklamaları üzerinden tartışıldı. Çünkü kimse canlılığın cansızlıktan oluşabilmesini sağlayacak reaksiyonları ve gerekli koşulları bilmiyordu. Elde elle tutulur bir veri yoktu. Ta ki 1952 yılına kadar.
1952 yılında Chicago Üniversitesi’nden Prof. Stanley Miller ve Prof. Harold Urey’in abiyogenez deneyleri arasında klasik kabul edilen Miller-Urey deneyi’ni gerçekleştirdiler. Yaptıkları bu deneyle kendilerinden sonraki birçok abiyogenez deneyine ilham oldular ve Oparin-Haldone hipotezinin doğru olabileceğini gösteren en güçlü verilerden biri olarak tarihe geçti. Peki bu deney nasıl yapıldı?
Deney, ısıtılmış bir su havuzu ve ilkel dünya koşullarında atmosferde en çok bulunduğunu düşündükleri gazlarla( Su(H2O), metan(CH4), amonyak(NH3), hidrojen(H2) ve karbon monoksit(CO) ) yapılmıştır. Bu kimyasallar, bir cam tüp ve kapların içerisinde dış ortamdan yalıtılmış bir şekilde duruyordu. Bir cam kap yarısına kadar su ile doluydu, diğer bir kapta ise çift elektrot vardı. Miller ve Urey, atmosferdeki yıldırımları takliden elektrotlar arasında kıvılcımlar çakması sağlanarak deney tüpüne elektrik vermişler. Daha sonra atmosfer tekrar soğutularak suyun yoğuşup damlalar halinde ilk kaba geri dönmesi ve sürekli bir döngü içinde olması sağlanmıştır.
Bu işlemleri 1 hafta boyunca sürdüren Miller ve Urey, 1 haftalık sürecin sonunda sistemin içindeki karbonların %10-%15 kadarlık kısmının organik bileşik oluşturduğunu, karbonun %2’lik kısmının ise canlıların hücrelerini oluşturan proteinlerin oluşumunda rol alan aminoasitleri, fazlaca da glisinin oluşturduğunu gözlemlemişler. Aynı zamanda şekerlerin, lipitlerin ve nükleik asitlerin azı yapıtaşları da oluşmuştu.
Bu deney sayesinde ilkel atmosfer koşullarındaki gazların doğal süreçlerin taklit edilmesi sonucu girdikleri tepkimelerle, canlılığın yapısına katılan 20 amino asit üretilebilmiştir. Amino asitlerin ilkel atmosfer koşullarında doğal süreçlerle sentezlenmiş olabileceğini göstermek, o dönem için büyük bir öneme sahipti. Miller-Urey deneyi işte bu sebepten büyük bir üne kavuşmuştur.
Deney, inorganik maddelerden organik madde oluşumunu göstermesi açısından öncü niteliği taşımakta ve alanında yapılan deneyler arasındaki popülaritesini korumaktadır.
Yazan: Nazlıcan GÜVENOĞLU
Kaynak**
Kaynak***
Kaynak****
Bir yanıt bırakın