Acı Niçin Var ve Neye Hizmet Eder?
Acı yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Her birimiz hayatın belirli bir noktalarında farklı veya aynı bireysel yada toplumsal acı deneyimleriyle karşılaşıyoruz.
Fiziksel acının tanımı kolaydır. Sistem, tehlikeli bir durum karşısında vücudunuza bir takım salgılar ve sinyallerle sizi hayatta tutmak ister. Yani bende kal der.
Bu sadece buz dağının görünen kısmıdır.
Peki, Acının Görünmeyen Yüzü Tinsel Acılar Niçin var?
Siz buna; ister psikolojik, ister felsefik, sanskrit, ister tasavvuf ya da dinsel öğreti deyin tanımını sizlere bırakıyorum. Sistem sizi hayatta tutmak kadar da gelişmenizi, dönüşmenizi de ister. Bunu gerçekleştirmediğinizde kendi kendini yok eder.
İşte burda insan ruhunun en iyi psikoloğu Victor Hugo’nun muhteşem tesbiti devreye giriyor:
“Mutsuzken insan her şeyi sorgular. Mutluyken hiç bir şeyi.“
Maalesef ki acı çekmeden öğrenemiyoruz. Düşünemiyoruz. Dönüşemiyoruz. Kimimiz tek dersle geçiyor sınavdan, kimimiz defalarca aynı derse girip duruyor. Suçu asla kendimizde bulmuyoruz. Hep hocanın bize takık olduğunu düşünüyoruz.
Hepimizin acıya gösterdiği tepki kendine özgüdür. Aslolan ise fark edilmeyen yok sayılan acının kaybolmadığıdır. Direnç gösterdiğimiz acı çok daha uzun zamana etki ediyor. Acıya direnmek yerine, acıyı görme, hissetme, yüzleşme cesareti dönüşümüde beraberinde getiriyor.
Bu yazıyı yazmamda ki en büyük etken bizlerde olan toplumsal acılardır… Toplumsal acıların etkileri çok daha derindir.
Dünya tarihine baktığımızda savaşlar, soykırımlar, depremler, yangınlar, sel felaketleri, kayıplar, toplumları dejenere eden bir yığın can sıkıcı olaylarlar ve beraberinde getirdiği devrimlerle dolu, toplumların devamını sağlayabilmek için kolektif bilinç gereklidir.
Daha öncede söylediğim gibi yoksa sistem kendi kendini yok eder.
Ülkemiz büyük bir deprem felaketi yaşadı. Son yüzyılın felaketi deniyor.
Deprem sonrasında günlerce uyuyamıyoruz, yiyemiyoruz, içemiyoruz, sıcak evimizde otururken utanıyoruz, kendimizi suçluyoruz.
Bir bebeğin cansız bedenini gördüğümüzde, binlerce yaşamın son bulmasına şahit olduğumuz da yaşamın hiç bir yerine yerleştiremediğimiz, anlamlandıramadığımız zorlayıcı ve yıpratıcı acılar yaşıyoruz.
Maalesef ki biz bu dersten yine kaldık.
Dersimizi alamadık, düşünemedik, sorgulamadık, öğrenip dönüşemedik. İnsan unutan ve alışan, derler. Doğru unuttuk ve alıştık.
Yaşanan bu felaket dönüşümün ateşleyicisi olamaz mı?
Biz bu dersten geçemez miyiz?
Ey İnsan toprağa dön
yağmur suyunu biriktir.
Yiyeceğini yetiştir.
Bırak şehirler hayalet şehre dönüşsün
Özüne dön…
Yazan: Damla Buket TAŞ
Bir yanıt bırakın