
Bilimsel Olarak Aşk Nedir?
Aşk.. Ne biliyoruz aşk hakkında? Aşk insan kalbinde başlayan bir duygu mudur?
Binlerce yıldır aşk üzerine şiirler yazılmış, şarkılar söylenmiş, masallar yaratılmış. Edebiyatçılar ve filozoflar tarafından açıklanmış. Ancak bu yazımda ben aşka romantik bir bakış açısı ile bakmayacağım. Aşkın bilimsel yönlerine vurgu yaptığım, aşkın gerçeklerini anlatmaya çalıştığım bir yazı olacak.
Hipokrat’ın şu sözüyle başlamak istiyorum.
Bütün zevklerimiz, mutluluğumuz, kahkahalarımız ve jestlerimiz ve acılarımız, kederlerimiz, ümitsizliklerimiz ve gözyaşlarımız beyinden ve yalnızca beyinden kaynaklanır.”
Aşk Nedir?
Aşk, aslında masallarda, efsanelerde, romanlarda, anlatıldığı gibi büyülü bir şey değildir. Tamamen sıradan ve mekanistik olarak gelişen bir duygudur. Aşk, diğer bedensel aktiviteler gibi tamamen biyokimyasal bir süreçten ibarettir ve hiçbir duygusal kavram gibi aşkta soyut bir anlam taşımamaktadır. Evet, haklısınız bu şekilde anlaması biraz güç ama elbette bununda bir bilimsel açıklaması bulunuyor. Tüm duygularımız nöral ve hormonal olarak açıklanır. İşte aşkı da bu şekilde açıklayabiliriz. Teorik olarak ise insan türünün devamını sağlamak için göstermiş olduğu bir içgüdü diyebiliriz.
Bunlara baktığımızda aslında kalbe yüklenen tüm sorumluluklar boşa çıkmaktadır. Kalbi aşkın temsili olarak seçen bizleriz. Ancak aşk ile ilgili tüm olaylar beyinde gerçekleşir.
Aşkın, sadece yakın geçmiş ve günümüzde değil bundan tam 30.000-40.000 yıl kadar önce yaşamış olan Neandertaller bir insanının mezarında bulunan çiçek ve polenlere bakılarak o zamanlarda da var olduğunu söyleyebiliriz.
Şimdi aşkı fiziksel ve duygusal yönü ile ele alalım.
Fiziksel olarak aşık olan kişide nabız artar, iştahı azalır, çarpıntı oluşur vs..
Duygusal olarak ise hayatınızdaki öncelikler değişir, tüm aşık olduğunuz kişiyi düşünmeye başlarsınız. Yüksek duygu seli yaşadığınız bir dönem olur. Aşık olan kişide heyecan patlamaları coşkun bir ruh hali gözlemlenir.
2000 yılından beri bilim insanları fonksiyonel MR çalışmalarında aşık olan kişilerin tutkulu aşk dönemlerinde beyinde meydana gelen değişimleri merak etmişler ve araştırmışlardır.
Sinir bilimine göre sırılsıklam aşk döneminde kişi günün % 85’ini aşık olduğu kişiyi düşünerek geçirir. Uyku ve rüyayı katarsak günün % 80′ ini maşuğunu düşünerek geçirir. Sırılsıklam aşk döneminde olan bir kişinin beyin görüntülemesi alındığında beynin bazı bölümlerinde yanma ve parıldamalar görülüyor yani bu bölgelerin daha çok çalıştığı gözleniyor. Bu bölümler; ventral tegmental alan, insular korteks, hipekampus.
Şimdi bunların ne olduğuna ve vücudumuzdaki işlevlerine bakalım.
Beyindeki Alanlar
• Vental tegmental alan: Kısaca orta beyinde Dopaminin yoğun olarak bulunduğu bölgedir.
• İnsular korteks: Acı algısında rol oynayan beynin bir bölümüdür.
• Hipekampu: Yeni anılar, ögrenme ve hafızada rol alan beynin bir bölümüdür.
Aşık olan kişi fonsiyonel MR cihazına koyulduğunda bu ve benzeri bölgelerin parladığı görülür. Yani hayatınızdaki kişinin aşkından şüphe ediyorsanız onu bir MR cihazına sokabilirsiniz. Eğer saydığım bölgeler parlamıyorsa size aşık değildir.
Bu durumda aklımıza şöyle bir soru gelebilir. Bizler hep aşk olaylarında mantık dışı hareketler sergileyebiliyoruz. Madem her şey beyinde başlıyor ve orada gerçekleşiyorsa neden aşkta mantıksız kararlar daha fazla?
Bunun nedeni ise beynimizde mantıklı kararlar almamızı sağlayan 2 bölge bulunmaktadır. Bunlar prefrontal ve pt oksipital. Fonksiyonel MR cihazında bakıldığı zaman bu bölgeler aşık olduğumuzda daha az parlar. Bu da mantıksızca alınan kararları açıklamış oluyor.
Saplantılı aşık olan insanlarda da fonksiyonel MR cihazı denenmiştir ve seratoninin obsesif kompulsif bozukluk olan hastalardan daha az olduğu görülmüştür. Bundan 18 ay sonra tekrar denenmiş ve seratonin seviyesinin normale geldiği görülmüştür. Yani bundan çıkaracağımız sonuç şu ki aşkın ömrü 18 aymış.
Yazan: Derya Naz ALTUĞ
Kaynak**
Bir yanıt bırakın