DNA’nın Kahramanı: Rosalind Franklin
1920 yılında Londra’da doğan Rosalind Elsie Franklin, eğitimli bir ailede büyüdü. 11 yaşında dönemin tek kimya ve fizik derslerini veren St. Paul Kız Okulu’na yazıldı. Buradaki başarılarıyla dikkat çeken Rosalind, babasının ailesindeki diğer üyeleri gibi sosyal hizmet uzmanı olması isteğine karşı çıkarak babasını kendisinin Cambridge’de bulunan Newnham Koleji’ne gitmesine ikna etti. Burada akademik hayatına ilk adımını atan Rosalind, henüz ikinci sınıfta iken İkinci Sınıf Şeref Nişanı’nı kazandı. Kolej eğitiminin ardından İngiliz Kömür Değerlendirme Araştırma Birliği’nde (BCURA) çalışmaya başlayan Rosalind, kömürün soğurma yapısı üzerine yaptığı çalışmaları sayesinde 1945 yılında Cambridge Üniversitesi’nden doktora unvanını alacaktı. Aynı zamanda burada Naziler’den kaçan Yahudilerin hayatına da tanıklık edecekti.
En yakın arkadaşı olan Fransız kimyager Adrienne Weill ile birlikte Paris’e giden Rosalind burada kömürün kimyası üzerine çalışmalarda bulundu. 1950’ye kadar kaldığı Paris’te X ışınlarını, sıcaklığa maruz kalan karbonları ve kömür moleküllerinin grafite dönüşürken geçirdiği fiziksel değişimleri inceledi. 1950’de İngiltere’ye döndüğünde King’s College MRC Biyofizik Ünitesi’nde araştırma görevlisi olarak protein ve lipitlerin X ışını kırınımını inceleyecekti ancak sonrasında DNA çalışmalarına dahil edildi. Burada DNA’nın 2 formu (bunlardan biri A formu olarak adlandırılan kuru DNA idi ve DNA’nın daha düşük su içeren biçimde, kısa bir şekil aldığını gösteriyordu. B formu ise ıslak DNA idi ve nükleik asit bu yapıda daha fazla su barındırıyor, daha düzensiz ve uzun yapıda gözüküyordu.) olduğunu buldu. Bu çalışma DNA’nın sarmal yapısı olduğunu kanıtlayan ilk buluştu. DNA’nın ikili formunu fotoğraflayarak bulan Rosalind’in fotoğrafından yola çıkarak James Watson ve Francis Crick de DNA’nın 3 boyutlu yapısını bulmaya yaklaşmış olacaklardı.
Öğrencisi olan Gosling ve Wilkins ile birlikte İngiltere’de King’s College Araştırma Enstitüsü’nde DNA’nın sarmal yapısını bulmaya yaklaşan Rosalind’in keşfettikleri her veri DNA’nın çift sarmal yapısını gösteriyordu ancak bunu kanıtlayabilecek verileri yoktu. Bir yandan da Cambridge Üniversitesi’nin Cavendish Laboratuvarı’nda James Watson ve Francis Crick adlı iki bilim insanı, DNA’nın yapısıyla ilgili araştırmalar yaparlarken, Birleşik Devletler’deki California Teknoloji Enstitüsü’nde bir başka bilim insanı Linus Pauling de bu konu üzerinde çalışmalar yürütüyordu. Pauling araştırmalarında Rosalind Franklin ve Maurice Wilkins’in çalışmalarına referans veriyordu. Rosalind Franklin, DNA’nın sarmal yapısını bulmaya yaklaşmış ve duyurmak üzereydi ki James Watson ve Francis Crick, Rosalind’in verilerinden izinsiz bir şekilde yararlanarak sarmal yapıyı bulduklarını Rosalind’den önce duyurmuş ve Nobel Ödülünün sahibi olmuşlardı. Üstelik makalelerinde de Rosalind’e değil “Bu çalışmamızda King’s College’deki Dr. Wilkins, Dr. Franklin ve arkadaşlarının henüz yayımlanmamış deneysel sonuçları hakkındaki genel bilgilerimizden ilham aldık.” diyerek kendilerine Rosalind’in çektiği fotoğrafları izinsiz bir şekilde gösteren Wilkins’e atıfta bulundular. Sonrasında Birkbeck Koleji’ne transfer olma kararı alan Rosalind’in MRC Biyofizik Ünitesi’nde yaptığı çalışmalarını içeren pek çok DNA araştırma raporu da Francis Crick’e verildi.
Tüm bu haksızlıklara rağmen yılmayan Rosalind, Birkbeck Koleji’nde tütün mozaik virüsü (TMV) üzerine çalışmalar yaptı ve bilinenin aksine tüm tütün mozaik virüslerinin aynı uzunlukta olduklarını açıkladı. Çalışması Nature’de yayınlandı. Ardından RNA üzerine yoğunlaşan Rosalind, RNA’nın virüsün, protein bölümü içinde bulunduğunu ve tek sarmaldan oluştuğunu gösteren çalışmalarını gerçekleştirdi. 1956 yılında X-ray radyasyonlarına uzun süre maruz kalmasından dolayı yumurtalık kanseri teşhisi konuldu. Bir süre çalışmalarına ara veren Rosalind, bu süreyi ailesi ile geçirdi. Ancak bilimden ayrı kalamayan Rosalind araştırmalarına geri dönüp çocuk felci virüsü üzerine yoğunlaştı ve bu sürede de pek çok makaleye ve buluşa imza attı. Ağrıları dayanılamayacak derecede artınca hastaneye kaldırılan Rosalind, 1958 yılında 38 yaşında hayatını kaybetti. Çalışmalarının değeri çok sonradan anlaşılan Rosalind Franklin’e bilime yaptığı katkılarından, kendisinden sonra gelen bilim insanınlarına örnek olduğundan ve cinsiyet ayrımcılığını olumlu yönde etkileyen bir kadın olduğu için teşekkür ediyoruz.
Yazan: Melisa ACAR
Kaynak**
Kaynak***
Bir yanıt bırakın