Entropi ve Yaşlanmanın Keyifli Yanları
Yazının başlığı sizi şaşırtmış olabilir.
“Kırışmanın, sarkmanın, hantallaşmanın neyine sevinelim?” diyebiliriz.
Peki, o halde mutlu olma nedenimi yine bilimi ve ille de fiziği işin içine katarak anlatayım. Üzerine biraz da felsefe yapayım.
Bundan milyarlarca yıl önce nedenini bilemediğimiz bir sebepten mercimek büyüklüğünde bile diyemeyeceğimiz bir hacimden kâinatı oluşturan maddelerin tamamı fışkırdı. Düşünün, o kadar galaksi, gezegen, gök cismi aynı noktadaydı. Gerçekleşen olay daha aşina olduğunuz ismiyle “Big Bang” yani büyük patlamaydı. (Esasen bu bildiğiniz infilak edercesine bir patlama değil. Dediğim gibi fışkırma veyahut taşma ama yazının devamında genel kabul üzerinden gideceğim.)
İşte yaşlanmamızın müsebbibi o patlamadır. Çünkü zaman boyutu da bu patlamayla oluştu.
Mesela patlama öncesinde, alıştığımız zaman boyutu olmadığından burada patlamadan öncesini sormamız da felsefi ve ontolojik olarak mantıksız olacaktır.
Siz sormadan söyleyeyim. Henüz patlamanın niçinini de bilemiyoruz. Zaten bu bilimin ilgi alanı değil. (Bilimi ilgilendirmeyen alanlar başka bir yazımın ana başlığı olacak.)
Bahsettiğim patlamayla birlikte evren sanki kurulmuş bir zemberek misali düzenden düzensizliğe doğru akmaya başladı. Burada evrenin düzeninin zamanla bozulduğunu söylemek yanlış olmaz.
Biz bu düzenden düzensizliğe yönelime termodinamiğin ikinci yasası olan “Entropi” diyoruz.
Sürekli artan bozunma. Kaosun derecesinin bir göstergesi…
Sonbaharda ağaçların yapraklarını dökmesi, kaldırımların yerinden sökülmesi, kıyafetlerimizin eskimesi, sütün bozulması, yoğurdun zamanla ekşimesi hep bu sebepten. Tabi organik yoğurttan bahsediyorum. Market yoğurtları entropi yasasına karşı dik duruşuyla aylarca bozulmadan kalıyor zira. Biz de bu doğal süreçte doğal olarak yaşlanıyoruz hızla.
Burada kendimize sormamız gereken soru şu;
Entropi olmasaydı da etrafımızda hiçbir şey değişmese, her şey aynı kalsa ne olurdu?
“Entropi zamanın okurudur.” (Arthur Stanley Eddington)
Kar yağmasa, çiçekler solmasa, hava soğumasa mevsimlerin değiştiğini, yılların geçtiğini nasıl anlayacaktık?
Kıyafetlerimiz eskimese dolabımızda yenilerine nasıl yer açacaktık?
Her bozulma hoşumuza gitmiyor elbette. Arabamızın motorunun bozulması, cep telefonumuzun kırılmasından hiçbirimiz keyif almayız lakin hayatın stabil kalması, değişmemesi de bizi sıkıcı bir kısır döngü içerisine sokardı. İş yerinden yorgun argın çıkıp o sanayiye, teknik servise gitmek bile rutinimizi bozar. Rutinin bozulması ise iyidir.
Bu arada düzenden düzensizliğe akış bu evrenin bir gün mutlaka sonunun geleceğine de işarettir.
Yani entropi o kadar da masum değil!
“Entropi, dünyayı organize edecek kadar akıllı olduğu için sana kızgın yumruğunu sallıyor.” (Brandon Sanderson)
Eee hiçbir şey topyekûn iyi ya da kötü olmuyor.
Hülasa, eskimek, bozulmak, yıpranmak, yaşlanmak, kirlenmek güzeldir.
Annemizle, babamızla, çocuğumuzla aynı yaşta görünmek kaçımızın hoşuna giderdi?
Biz kendimizi avuttuğumuz “yaşlanmıyor, yaş alıyoruz” cümleleri kurmayı sürdürelim ve yaş almanın tadını çıkaralım.
Bırakalım birbirimizden farklı görünelim.
Saçlarımız beyazlasın, tırnaklarımız uzasın, mimik çizgilerimiz olsun, cildimiz kırışsın, gıdığımız sarksın…
Oh ne şahane!
Çeşitlilik olsun, çevremizdeki her şey değişsin, dönüşsün…
Böyle daha güzel ve anlamlı.
Öbür türlüsü hiç keyifli olmazdı.
Yazan: Burçak YÜCE
Her zaman ki gibi kaleminiz eşliğinde bilgilerinizi de konuşturdunuz hocam emeğinize sağlık bayıldım 🙂