Evrim Teorisi Hakkında Her şey
Biyologlar canlılara baktıklarında kafalarında binlerce soru canlanır. Tavus kuşları neden abartılı tüylere sahiptir? Neden balinaların akciğerleri vardır? Neden yılanlar ayaksızdır? Ve belki de en önemli soru, canlılardaki bu şaşırtıcı çeşitliliği ne açıklar?
Bilim tarihi için soluk kesici düşüncelerden birisini Charles Darwin önermiş ve “Bu gezegende şimdiye kadar yaşamış olan tüm organik varlıklar ilkel bir formdan köken almıştır” demiştir. Bu düşünceden hareketle örneğin, tavus kuşunun tüyleri, genlerinin sayısı ve dizilimi, hücrelerinin ve organlarının yapısı gibi bir türün özelliklerinin onun evrimsel geçmişinin bir getirisi olduğu görülür.
Evrimsel bakış açısı, moleküler biyolojiden ekolojiye, genetikten fizyoloji kadar biyolojideki tüm konuları aydınlatır.Evrimin önemini Genetikçi Theodosius Dobzhansky şu sözü ile anlatmaktadır “Evrim ışığı olmadan biyolojide hiçbir şeyin anlamı yoktur.’’
Peki, Nedir Bu Evrim?
Evrim sözcüğü Latince evolvere yani açmak ,yaymak ve gizli potansiyellerin açığa çıkarılması anlamına gelir.Bugün ‘’evrim’’ yalın olarak ‘’değişim’’ anlamına gelmektedir.Evrim, bir yıldız gibi bireysel nesnelerdeki değişimleri tanımlamak için de kullanılabilir.Bununla birlikte biyolojik, evrim canlı gruplarının özelliklerinde kuşaklar boyunca meydana gelen değişimlerdir.Bir canlının bireysel gelişimi evrim olarak düşünülemez.Canlılar birey olarak evrimleşemezler, bunun yerine toplum yada popülasyon dediğimiz aynı türdeki canlılardan oluşan topluluklar evrim geçirirler.Popülasyonlarda evrimsel olarak nitelendirilen değişimler, kalıtsal madde aracılığı ile bir kuşatan ötekine aktarılan değişimlerdir.Biyolojik evrim küçük yada büyük ölçekte gerçekleşebilir.Bu küçük değişimler ilkel canlılardan dinozorlara, arılar, menekşelere ve insanlara kadar olan değişimlerin tümünü kapsar.
Evrimsel biyoloji ayrıca bize kendimiz hakkında da sorular sormamıza neden olur.Mesela insan ırkları var mıdır? Eğer varsa bunlar birbirinden nasıl ayrılırlar, bunlar nasıl ve ne zaman geliştiler?Davranışsal olarak erkek ve kadındaki farklılığı ne açıklar?Ellerimiz ve gözlerimiz gibi karmaşık yapılar nasıl var oldular?Neden yaşlanırız ve sonunda ölürüz?Böyle sorular ve yanıtları evrimsel biyolojinin alanı içinde yatar.
Evrim konusuyla ilk uğraşanlar, eski Yunan yazarlarından Thabes, Empedokles, Demokritos, Aristoteles’tir. Daha sonra Francis Bacon, Descartes, Leibniz, Kant gibi filozoflar yeni teoriler ileri sürmüşlerdir.
Ünlü Fizikçi Isaac Newtonun çalışmaları ise 17. yüzyıldan başlayarak gelişen, daha fazla materyalist görüşe yol açtı.Evrimsel düşüncenin temelleri, yıldızlar ve gezegenlerin kökeniyle ilgili kuramları ileri süren astronomlar, yeryüzünün şimdi ortadan kalkmış olan pek çok canlı tarafında işgal edildiğini ve çok yaşlı olduğunu söyleyen jeologlar tarafından atılmıştır.
18. yüzyıldan sonraki dönemlerde bilim insanları türlerin değişebileceği fikrini savunmuşlardır. Bu konuda çalışma yapan pek çok bilim insanı vardır. Ancak günümüzde de adından en çok söz edilen, evrim ile ilgili gözlemler yapan ve bunları bir kitap olarak yayımlayan ilk araştırmacılar Lamarck ve Darwin’dir.Evrim teorilerini düzene koyup bilimsel tarifini, açıklanmasını yapan kişi ise Charles Darwin’dir. Darwinin biyolojik evrim kuramı batı düşüncesindeki en devrimci fikirlerden birisi olup belki de bu alanda yalnız fizikteki Newton kuramı onunla boy ölçüşebilir.
Darwinin Evrim Kuramı
Charles Darwin (solda) ve Alfred Russel Wallace (sağda), birbirinden bağımsız olarak geliştirdikleri, doğal seçilimle evrim kuramına ilişkin makalelerini Londra’daki ünlü bilim derneği Linnean Society’nin Temmuz 1858’deki bir oturumunda birlikte sundular.
Darwin’in “Origin of Species” (Türlerin Kökeni) adlı yapıtının 1859’da yayınlanmasıyla kuram, büyük bir ilgi ile karşılandı ve yıllarca süren uzun tartışmalara yol açtı.
Türlerin kökeni 2 büyük sava sahipti. Birinci ‘’değişerek türeme’’kuramıydı.Bu kuram tüm türlerin ,bugün yaşayan yada ortadan kalkmış üyeleri dahil, kesintisiz olarak bir yada birkaç ilk yaşam formundan köken aldığını söyler.Bunun anlamı ortak atadan ayrılan türler başlangıçta çok benzerlerdir fakat uzun zaman aralıkları boyunca farklılıklar birikti, bu nedenle bazı canlı türleri şimdi birbirlerinden çok farklıdır.
Türlerin kökeni kitabının 2. Konusu ise ‘’doğal seçilim’’kuramıdıydı Bu kuram şunu savunuyordu, eğer şimdiye kadar var olmuş herhangi bir canlı varlıkta çeşitlilik yararlı ise (yani türünün hayatta kalma olasılığını arttırıyorsa),böyle tanımlanan bireyler yaşam mücadelesinde en yüksek şansla korunacaktır.
Örnek olarak çita ve ceylanları verebiliriz.Ceylanların güçsüz ve yavaşlarını çitalarlar yiyecektir.Bu yüzden sadece hızlı ceylanlar çiftleşme mevsimine kadar yaşayabilir.Ama çitalarda da durum aynıdır.Hızlı koşamayan çita aç kalır ve ölür hızlılar ise hayatta kalır ve çiftleşebilir, artık yeni nesil daha hızlıdır. Ama çitalarınlar hızlandığı için artık hızlı olan ceylanlardan bazıları yavaş sayılmaya başlar. bu şekilde her iki tür de hızlanma konusunda baskı altına girer. (karikatür vardı bunla ilgili)
Darwinden sonra Evrimsel kuramlar
Her ne kadar Türlerin Kökeni muazzam tartışma yarattı ise de 1870’lerde pek çok bilim insanı, ortak atadan evrimin tarihsel gerçekliğini kabul etti.Ardından bunu 19. yüzyıl sonunda ve 20. yüzyıl başında paleontoloji ,morfoloji ve embriyolojideki gelişmeler izledi.Bu sırada da fosil kayıtlarında evrim ve canlılar arasındaki ilişkiler hakkında büyük ölçüde bilgi toplanmıştı.Ancak Türlerin kökeninin yayınlanmasından yaklaşık 60 yıl sonra bile birkaç bilim insanı dışında neredeyse tüm bilim insanları Darwinin evrimin neden olarak ileri sürdüğü ‘’doğal seçilim’’ kuramını reddediyorlardı.
Evrimsel Dönüm Noktası
Darwin karşıtı düşünceler 1930’lu ve 40’lı yıllarda evrimsel bileşimi(sentez) savunan bilim insanlarınca toplanan kanıtlarla çürütülmüştür.Darwinin evrim kuramı genetik, sistematik(taksonomi) ve paleontolojinin katkısı ile ilerleyip genetik gerçeklerle (canlıların genetik benzerliği) uzlaşınca evrim karşıtı görüşler yalanlanabilmiştir.
Evrimin Kanıtları
1- Yaşamın Hiyerarşik Yapısı
Türler, ata türlerden farklılaşarak bugünkü hallerini almışlardı; dolayısıyla atasal ilişkileri ortaya koyacak bir sınıflandırma yapılması gerekir. Günümüzde modern bilim dahilinde “çift isimli sınıflandırma” olarak bilinen Linne-tipi isimlendirme, evrimin gerçekliğini pratik bir şekilde karşımıza çıkmış halidir. Eğer ki türler bağımsız olarak var olsalardı, onları net kategorilere ayırmamız çok kolay olurdu.
2- Yapısal benzerlik (Homoloji)
Organizmalardaki organların homolog olmaları bunların daha önce aynı organizmada olduğunu, daha sonra değişen ortam koşullarına uyum için farklı yapılar haline döndükleri fikrini çağrıştırır. Örneğin karada yaşayan bir hayvandan türeyen ve sonra mağarada, suda, ormanda, açık arazide, vb. farklı yerlerde yaşamaya zorunlu kalan hayvanlar farklı yapılara sahip olmuşlardır
3- Embriyolojik benzerlikler
Birbirinden tamamen bağımsız gibi gözüken canlıların ana rahmindeki (embriyolojik) hallerine bakacak olursanız, evrimin tartışmasız bir gerçek olduğunu görebilirsiniz. Bir tavuğun, yunusun, filin ve insanın embriyolarını ilk birkaç haftada ayırt etmeniz imkansızdır. Çünkü hepsi, ortak bir vücut planının, ortak bir genetik/evrimsel geçmişin ürünüdürler.
4- Körelmiş karakterler
Evrim geleceği göremez. Bir organın ne zaman işlevsiz olacağını, ne zaman işlev kazanacağını bilemez. Hatta evrim, herhangi bir şeyi bilemez. Evrim bir doğa yasasıdır. Kütleçekimi ne kadar şey “biliyor” ise, evrim de o kadar bilir. Evrim yasasının tek yaptığı, ortama en uyumlu olanların seçilip, geri kalanların elenmesidir. Ortam değiştikçe, “uyumluluk” tanımı da değişir. Bu durum, çok net evrimsel olguları gözlememizi sağlar: eskiden işlevsel olan organlar, sonradan işlevsiz hale gelirler. Çünkü artık doğa değişmiştir.
5- Coğrafi dağılımlar
Bazı canlılar, sadece belli coğrafi bölgelerde bulunurlar. Adeta coğrafya ile sınırlandırılmışlardır. Örneğin keseli hayvanlar, sadece Avustralya’da bulunurlar. Evrimsel tarihe baktığımızda, gerçekten de “sınırlandırıldıklarını” görürüz.
6- Ara geçiş türleri
Her ne kadar inatla olmadıkları iddia edilse de, bilimin elinde binlerce “ara tür” bulunmaktadır. Hem de gerek fosil olarak, gerekse de canlı olarak… Bu ara türler, elinize rastgele alacağınız iki modern türün “arasında” olan canlılar değildir. Örneğin timsah ile ördeğin arasında bir geçiş bulamazsınız. Bu, çarpıtılmış bir evrim algısının ürünüdür, gerçekte evrim bundan bahsetmez. Ara geçiş türleri, atasal bir tür ile torun bir tür arasında geçiş demektir.
Felsefi Konular
Darwin, yeterli zaman olması durumunda türün tüm özelliklerinin değişeceğini, hatta kökten değişebileceğini yani farklı bir tür olabileceğinin savunmuştu. Böylece, batı felsefesinde Plato ve Aristo dan gelen özcülüğü reddetti ve bunun yerine çeşitliliği koydu.Darwin aynı zamanda dünyanın durağan olduğu kavramının değişmesine ve onun yerine durmadan değişen dünya kavramının gelmesine yardımcı olmuştur.Bu kavram özünde İnsan türü dahil olmak üzere tüm canlıların durağan olmadığı ve değişimin bir doğal düzen olduğudur. (değişmeyen tek şey değişimdir) Arkada fonda olabilir
Hepsinden önemlisi Darwinin rasgele ve amaçsız çeşitlilik üzerinde kör bir doğal seçilimi kuramını işlemesi ‘’Niçin’’ ile başlayan neredeyse tüm sorulara devrimci bir yanıt sunmuştur.Darwinden önce felsefeciler ‘’Niçin ‘’ sorularına bir amaçla yanıt verirlerdi. Neden bitkilerin çiçeği var? Niçin elma ağaçları vardır yada hastalıklar, depremler??gibi sorulara ancak, Tanrının olası bir amaçla bunları yarattığı düşlenerek yanıt verilebilirdi.Bu çeşit bir açıklama ,Darwinin doğal seçilim kuramı ile bütünüyle geçersiz kılınmıştır.Çünkü evrimsel biyologlar için ‘’güzel’’ bir lavanta çiçeği bir işleve sahiptir, fakat bir amaca sahip değildir.Türünün üremesi için tasarlanmamıştır, güzelliği ile bizi keyiflendirmek için de değildir bu güzelliği.Bunun yerine lavantaların parlak çiçekli olanları arıları tarafından daha çekici bulunur.Arı polen toplamak için bu çiçekleri tercih eder ve bitkinin tozlaşmasına yardımcı olur.Bunun sonucu olarak parlak renkli lavantalar donuk renkli olanlara oranla üreme şansları artar ve popülasyon(topluluk) parlak renkli lavantalardan oluşmaya başlar.
Din ve Evrim
Tümüyle maddesel olan bu açıklamanın sarsıcı anlamı kendini özellikle dini konularda göstermektedir.Bilim dünyasında, evrim gerçekliğinden 100 yıldan uzun bir süredir kuşku duyulmamaktadır.Fakat ABD ve ülkemiz gibi bazı ülkelerde evrim aşırı derecede tartışmalı bir konu olmaya devam etmektedir. Yaratılışcı inanca sahip çevreler evrimin okullarda okutulmasına karşı çıkmaktadır.Böyle bir karşı çıkışın temel nedeni evrim biliminin Tanrının varlığını yok saydığı korkusundan ileri gelmekte ayrıca toplumun erdemli davranış kurallarının temelden sarsılacağı düşünülmektedir.
Evrimin tarihi ve mekanizmaları konusunda bildiklerimiz, harfi harfine doğru olarak kabul edilen Kutsal kitaplardaki yaradılış hikayeleri ile kesinlikle uyuşmaz. Fakat evrimsel biyoloji doğa üstü bir varlığın bulunuşunu ya da insan ruhunu yalanlar mı? Elbette yalanlamaz, çünkü bilim böyle sorularda sessizdir. Kendi doğası itibariyle bilim yalnız maddesel sebeplerle ilgili hipotezleri araştırır ve bunlarla ilgilenir. Tıpkı fiziksel bilimlerin deprem ya da Ay tutulması açıkladığı gibi Evrimsel biyolojide türlerin oluşmasını ve çeşitlenmesini maddesel nedenlerle açıklamıştır.
Evrim Gerçek mi? Yoksa Teori mi?
Peki, Evrim bir gerçek mi? Teori(kuram ) mi yoksa bir hipotez(varsayım yada önerme) mi? Biyologlar çoğu kez ‘’evrim teorisi’’ derler ancak çoğunlukla burada kullanılan anlamı ile bilim insanı olmayanların amaçladıkları anlam birbirinden çok farklıdır.
Günlük kullanımı ile ‘’teori’’ desteksiz ve dayanaksız bir tahmindir.Ancak bilimsel olarak Teori geniş kapsamlı bir alanda, birbirinden farklı birçok gözlem ve deneyi açıklayabilen, henüz yapılmamış gözlem ve deneyler içinde öngörüler veren, birbirine bağlı önermeler sistemi olarak tanımlanır.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, bilimsel teoriler elbette mutlak doğru sayılamazlar. Gerçekten de eğer bir teori mutlak ve artık asla değişmez bir doğru olarak görülüyorsa onun inançtan farkı kalmaz. Fakat bir bilimsel teorinin mutlak bir doğru olmadığını söylemek, teorinin gerçekliği temsil etme yeteneğininin az olduğu anlamına gelmez.
Evrim teorisi için konuşursak, “bu teori mutlak bir doğru değildir” dediğimiz zaman, “evrim teorisi doğru da olabilir, yanlış da olabilir” demiş olmuyoruz. “Evrim teorisi doğrudur ama evrimi açıklayan belki daha iyi bir teori geliştirilebilir” demiş oluyoruz.
Çünkü bizim bugünkü evrim teorimiz değişmeye açık olmakla birlikte, bilimsel bir teoridir. Binlerce gözlem, deney ve ölçmenin sonucunda oluşturuldu ve şimdiye kadar da yanlışlığını gösteren hiçbir kanıta rastlanmadı. Bizim bilimsel teorilerden anladığımız da zaten budur. Gözlemlerle, deneylerle ve ölçmelerle gerçekliği defalarca test edilmiş ve geçerli olduğu her seferinde anlaşılmış teori.
Bu tanımlamalara göre Evrim bir gerçektir, fakat onun karmaşık işleyişini açıklamak için bilim insanlarının kullandığı teori ‘’evrim teorisidir’’.
Kaynak: “Merak Ettikleriniz #11 Evrim” Bölümünden esinlenerek yazılmıştır.
Yazan: Şinasi AYGÜN
Video:
Bir yanıt bırakın