Georges Cuvier: Üç Bilim Dalının Kurucusu
Georges Cuvier, yaşamı boyunca pek çok buluş yapmakla kalmamış, üç bilim dalının kurucusu olmuştur. Bunlar Omurgalı Paleontolojisi, Biyostratigrafi ve Karşılaştırmalı Anatomi’dir. (Biyostratigrafi fosillere dayanarak jeolojik katmanların yaş ilişkilerini inceleyen bilimdir.)
Jean Leopold Nicolas Frederic Cuvier, 1769 yılında güney doğu Fransa’da olan Montbeliard şehrinde fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Üstün yetenekleri erken fark edilen Cuvier, bursla Stuttgart’taki Karlsschule’ye gönderildi. Cuvier, o yıllarda hocası olan Carl Friedrich Kielmeyer’in etkisiyle biyolojiye yöneldi. 1795 yılında Paris’te Museum National d’Historie Naturelle araştırma kurumuna atandı. 1803 yılında Fransız Bilimler Akademisi’nde genel sekreter olarak çalışmaya başladı. 1832 yılındaki ölümüne dek Fransa’nın en önemli ve prestijli kurumu olan College de France’de çalışmaya devam etti. Napolyon tarafından Baron ilan edilen Cuvier 1832 senesinde koleradan hayatını kaybetmiştir.
Cuvier’in Karşılaştırma Anatomisi
Cuvier, Aristo’nun yazmış olduğu biyolojik ders kitaplarından çok etkilenmiştir. Aristo yazdığı kitaplarda canlıların mükemmel yapılardan oluştuğunu ve bu her yapıların bir hizmet içerisinde olduğudur. Cuvier bunlardan etkilenerek her canlının bir amacının olduğunu ve hayvanların hayatta kalabilmesi için organlar arası belirli bir uyum olduğunu söylemiştir. Örneğin bir canlının kesici ön dişleri ve öğütücü azı dişleri varsa bu canlı otçuldur. Bu yüzden bu canlının ayakları toynaklıdır. Bunun sebebi ise canlının yırtıcı hayvanlardan daha hızlı kaçabilmesi içindir. Eğer bir canlının kesici köpek dişleri varsa o canlı yırtıcı bir etçildir. Bundan dolayı bu canlının ayağının toynaklı olduğu beklenmez. Onun yerine avını yakalayıp tutacak pençeleri vardır. Bir otçul hayvanın etçil hayvana göre bağırsak uzunluğu daha fazladır. Çünkü otu sindirmek eti sindirmekten daha zordur. Cuvier’e göre canlıların mideleri, yedikleri şeylere göre düzenlenmiştir. Yırtıcı kuşlar et parçalama yarayan kıvrık sivri gagaları vardır. Avlarını uzaktan görmeye yarayan keskin gözleri ve avlarını tutmaya yarayan pençeleri vardır. Cuvier bunun aksinin olmayacağını belirleyen bir biyoloji gerçeği olacağını öne sürmüştür. Bu kurama da “organların deneştirilmesi”. Cuvier her hayvanın bir fonksiyonel morfolojisini çıkararak belirtmiştir. Eğer bir canlının toynağı varsa, bu canlıda yırtıcı köpek dişi veya pençesi olamayacağını belirtmiştir. Hayvanlardaki organların mükemmel bir sitem içerisinde mükemmel bir uyumda çalıştığını sanan Cuvier, evrim kuramına karşı çıkmıştır. Meslektaşı Lamarck’ın evrim kuramını eleştirmiş ve türlerin sabit olması gerektiğini belirtmiştir.
Cuvier’in Fosilleri
18. Yüzyılıda Dünya’nın oluşumu hakında genel kabul gören kuram Kont de Buffon’un kuramıydı. Bu kuramda Dünya’nın Güneş’ten koptuğunu ve sıcaklığın kutuplardan ekvatora doğru zamanla azaldığını belirtiyordu. Bu yüzden yaşam kutuplarda başlamış olmalıydı. O dönemde Sibirya’da bulunan Mamut fosilleri ekvatora göç etmiş Asya filleri olması gerekiyordu. Yani bu fosiller farklı bir tür olamazdı, sadece göç yolunda ölen Asya Filleri olması gerekirdi.
Cuvier ve arkadaşı Geffroy Saint Hilaire ile birlikte bu görüşü denetlemeye karar verdiler. Denetleme yöntemleri ise Karşılaştırmalı Anatomimi olacaktı. Georges Cuvier ve arkadaşı Mamut ve fillerin kafa taslarını inceleyerek bunların aynı tür olmadığı, farklı türlere ait canlılar olduğu sonucuna vardılar. Ama asıl soru şuydu; Asya Fili ve Afrika Filleri günümüzde mevcutken neden Mamutlar yoktu?
Cuvier bu soruna geçmişte gerçekleşmiş bir felaketin bu canlıların soyunu tüketimini iddia etti. Bu sonuç doğru olmasa da bu tespit soy tükenmesinin ilk bilimsel ispatıydı.
Paris dışında Montmartre fabrikasının kullandığı alçıtaşı ocaklarında pek çok fosil bulundu. Bu kemikler toplanıp incelendiğinde, bunların nesileri tükenen canlılara ait olduğu sonucuna varıldı. Cuvier bu fosil kemiklerinden, organ deneştirmesi ve fonksiyonel morfolojiden yararlanarak canlıları olası görüntülerini baştan oluşturdu.1812 yılında yayınlanan ve büyük ses getiren 4 ciltlik büyük eserinde nesli tükeniş dev memeliler, uçan veya yüzen sürüngenler yeer alıyordu. Ve daha hayret verici yanıysa bu canlıların baştan oluşturulan yapıları ve bu canlıların nasıl yaşadıkları anlatılıyordu. Cuvier böylelikle ilk kez insandan önce yaşamış türleri ve bunların var olduğu dünyayı ispat ettmiş oldu. Canlılar alemi sabit değildi ve sürekli değişim halindeydi. Cuvier’e göre bu değişimi sebebi dünyayı kasıp kavuran büyük afetlerdir. Nesli tüken hayvanların sebebini bu durum açıklayabiliyordu ama yerine gelen yeni türleri ise cevapsız bırakıyordu.
Cuvier’in Yer Tarihi
1811 yılında Cuvier ve arkadaşı Brongniart ile Paris ve çevresinin jeolojik tarihçesini yayımladılar. Cuvier, her kayaç katmanında kendine has fosiller bulunduğundan dolayı dünya ile aynı yaşta olan kayaçların tespitini ancak içerisindeki fosillere bakarak mümkün olacağını belirtmiştir. Bu yöntem ile dünya tarihçesinin çıkarılabilmesi de ilk defa mümkün oldu. Bu yöntem kısmende olsa günümüzde jeolojide kullanılmakta.
Cuvier ayı fosilleri içeren katmanlar aynı yaşta olması gerektiğini düşünüyordu. Ancak o yıllarda arkadaşı Alexander von Humboldt, Cuvier’e karşı çıkıyordu. Çünkü dünya yüzeyinin coğrafi şartlarını dikkate almadığını düşünüyordu. Humboldt bugün kutuplarda ve ekvatorda yaşayan canlıların aynı anda yaşadığını fakat ortak bir tür içermediklerini belirti. Bu yüzden fosillere göre kayaç yaşı denkleştirilmesinin yalnız benzer iklim bölgelerinde geçerli olacağını ekledi. Humboldt’a göre geçmiş dünya da günümüz dünyasına benzemesi gerekliydi.
Cuvier ve Evrim
Cuvier yaşamın ve dünyanın sürekli değiştiğini artık geri dönülmez bir şekilde ispatlamıştı. Ama asıl büyük soru şimdi geliyordu. Bu değişim nasıl gerçekleşiyordu.
Cuvier her canlının mükemmel olduğu ve çevresi ile uyum içerisinde olduğundan dolayı, yaşasın yavaş bir biçimde evrimleşti yani değiştiği fikrine karşı çıkıyordu. Bu konuda bu kadar sert olmasının bir etkisi de papazlık eğitimi almış olmasıda olabilir. Cuvier’e göre bu değişim ancak büyük küresel felaketler ile mümkün olabilirdi. Cuvier canıların nasıl ortadan kalktığına cevap verebiliyordu ama yerine gelen canlılar için cevap bulamıyordu. Bir yerden gelmiş olabilirler şeklinde geçiştirici bir cevap üretmesinden fazlasını yapamıyordu. Cuvier maalesef yanılıyordu. Bu sorunun gerçek cevabı biraz daha zaman alacaktı.
1859 yılında Charles Darwin’in bilimsel devrim niteliğindeki “Türlerin Kökeni” kitabına ve daha sonra evrim kuramı üzerine çalışma yapanlar sayesinde bugün türlerin nasıl evrildiğini ve nasıl yok olduklarını biliyoruz.
Yazan: Selim ÖZTEMEL
Kaynak: Habertürk gazetesi 12 Mart 2018 / Celal Şengör
Bir yanıt bırakın