İnsanlar Üzerinde Yapılan Acımasız Deneyler
Bilimin temel amacı evren hakkında bilinmeyenleri araştırmak ve insanlığa yararlı bilgiler sunmaktır. Bilimin kökleri çok uzun yıllar önce yaşamış ilkel toplumlar tarafından atılmıştır. Yani bilim çok uzun yıllar önce ortaya çıkıp öne sürülen düşüncelerin zaman içerisinde geliştirilmesiyle bugünkü hâlini almıştır. Özellikle son 150 yılda bilimde çok büyük yol katettik. Ancak tarih boyunca, özellikle de son 150 yılda bilim ve ilerleme adına tıp etiği ilkelerini ihlâl eden tüyler ürpertici korkunç insan deneyleri yapıldı. Bu tür deneylere maruz kalan kişiler, “Bilgilendirilmiş Onam Hakkı” sunulmamış hastalardır ve II. Dünya Savaşı sırasında Japonya ve Nazi Almanya’sı gibi ülkeler tarafından esir alınan siviller ve mahkûmlara uygulanmaktaydı.
Nazi Almanya’sı
Nazi Almanya’sı 1940’lı yılların başında toplama kamplarında çok sayıda mahkûm üzerinde deneyler gerçekleştirdi. Bu deneklerin büyük bir bölümü Avrupa’dan gelen ve Yahudiler ’den oluşan birçok sayıda Roman, Sinti, etnik Polonyalılar, Sovyet, eş cinseller ve engelli Almanlar da olmak üzere çoğu savaş esirleriydi. Bu deneylere çocuklar da dâhil ediliyordu ve deneylerin büyük bir bölümü ölümle sonuçlanıyordu. Deneyden sağ çıkanlarda ise travma, hastalık, yaşam kısalması, şekil bozukluğu ve kalıcı sakatlıklar gibi sonuçlar gözlemlendi. İşin kötü taraflarından biri de deneklerin hepsi katılmaya zorlandı ve hiçbir denek isteyerek gönüllü olmadı. Bu nedenle denekler büyük miktarda acıya katlanmak zorunda kaldığı için bu uygulama tıbbi işkence örnekleri olarak kabul edilir. Bu deneylere verebileceğim ilk örnek: narkozsuz birleştirme ve ayırma ameliyatlarıdır.
Narkozsuz Birleştirme ve Ayırma Ameliyatları:
Nazi Almanya’sının «ölüm meleği» olarak bilinen Joseph Mengele’nin küçük çocuklara yaptığı en korkunç işlemlerden biri de narkoz kullanmadan yaptığı acı verici ameliyatlardı. Yapışık ikizleri ayırmak için yöntemler arayan Mengele narkozsuz bir şekilde onları ayırmaya çalışmıştır. Zaten birbirinden ayrı doğan ikizleri ise yine narkozsuz bir biçimde vücutlarına dikişler atarak onları birleştirmeye çalışmıştır. Ameliyat sırasında acıdan bayılan ve ölen onlarca çocuk olmuştur. Örneğin Mengele, iki çingene çocuğunun yine narkozsuz bir şekilde damarlarını ve organlarını sırtlarından birbirine bağlamaya çalıştığı sırada ikizler tüm bu acıya üç gün boyunca katlanmak zorunda kalıp üçüncü günün sonunda kangrenden dolayı ölmüşlerdir.
Mengele, Alman askerlerini savaş sırasında avantajlı duruma getirecek bilimsel deneylerle de uğraştı. Bu deneylerden biri de insanların ölmeden önce ne kadar kan kaybetmesi gerektiğiydi. Mengele’den gelen emir üzerine, 3 haftada bir gerçekleşen kan verme prosedürlerinde küçük bir kızın vücudundan fazla kan alındı. Deneyin sonucunda küçük kızın yere düşüp öldüğü gözlemlendi. Bu sayede Mengele, bir insanın ölmeden önce ne kadar kan kaybetmesi gerektiğini öğrendi.
Bu ve bunlar gibi bir sürü canice deneyler kötü şöhretli Nazi doktorları tarafından yıllarca mahkûmlara uygulandı ve birçoğu deneylerin sonunda öldü. Deneyden sağ kurtulanlar ise deneylerin etkisini incelemek için gerçekleştirilen testler tamamladıktan sonra idam edildi. Yine de hayata kalabilenler de olmuştur fakat hayatta kalabilen deneklerin genelinde kalıcı sakatlık, zayıf vücut ve zihinsel sıkıntı görülmüştür.
Savaş sonrasında Nürnberg Mahkemeleri sırasında 23 Nazi doktoru ve bilim insanı, toplama kampı mahkûmlarına etik olmayan muameleden dolayı yargılandı. 7’si idam edildi, 7’si beraat etti, 9’u ise müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Sovyet Gizli Servislerinin Zehir Laboratuvarları
Sovyet gizli servislerinin zehir laboratuvarları, diğer bir deyişle “Laboratuvar 1 “, “Laboratuvar 12” ve “Kamera”, gizli bir araştırma ve geliştirme tesisiydi. İlk olarak 1921 yılında “Özel Ofis” adı altında kuruldu. Bilinen insan deneyleri 1939 yılında başlamıştır. 20 Şubat 1939 yılında laboratuvarın başkanlığına Grigory Mairanovsky gelmiş, 1951 yılında tutuklanmıştır. Birlik 1991 yılından beri SVR’nin çeşitli laboratuvarları, Batı’daki gizli operasyonları için biyolojik ve toksin silahların yaratılmasından sorumludur.
Grigory Mairanovsky ve meslektaşları, ölümcül deneyler olarak mahkûmlar üzerinde “insan düşmanları” adlı zehirleri test ettiler. Zehirler, mağdurlara bir yemek ya da içki ile birlikte bir ilaç olarak verilmiştir. Hardal gazı, risin, kürer, siyanür ve digitoksin zehirlerin bazılarını oluşturmaktadır. Deneylerin amacı ise ölüm sonrası tespit edilemeyen tatsız ve kokusuz bir kimyasal bulmaktır. İstenen özelliklere sahip olan C-2 veya K-2 kimyasalları geliştirildi. Tanıkların ifadesine göre zehiri vücutlarına alan deneklerde fiziksel olarak değişim, boy kısalması, hızla zayıflama, sessizleşip sakinleşme ve en fazla on beş dakika içinde ölüm gerçekleşmektedir. Zehirler hakkında daha kapsamlı bir sonuç elde etmek için laboratuvara çeşitli fiziksel koşullarda ve yaşlarda insan denekleri getiriliyordu.
Japon (Birim 731)
Birim 731, 1936 yılında “Salgın Hastalıkları Önleme ve Su Arıtma Merkezi” adıyla Japonlar tarafından kurulmuştur. Amacı kimyasal ve biyolojik silahlar geliştirmekti. Savaş koşullarının ve silahların insan üzerindeki etkileri incelendi. Yani Birim 731, aslında askeri bir araştırma birimiydi. Tesiste; Çinli, Güney Doğu Asya, Pasifik Adaları müttefiklerinden alınan Rus savaş esirleri denek olarak kullanılıyordu. Birim 731’de yıllarca insanlık tarihinin en utanç verici deneyleri yapıldı. Birim 731 kurbanlarının ve Japon biyolojik silah savaşında toplam katledilen insan sayısının 580.000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Birimde çalışan doktorlar, denekleri odun kütüğü anlamına gelen “Maruta” diye adlandırıyorlardı.
Bazı deneylerde deneklerin kol ve bacakları kesilerek kan kaybı etkilerini inceleniyordu. Kolu kopmuş bir insanın kaç dakika sonra bilincini yitireceğini inceleyip kestikleri kolların yerlerini değiştiriyorlardı. Narkoz kullanmadan canlı ameliyatlar yapıyorlardı: yemek borusunun doğrudan bağırsaklara dikilmesi gibi.
Deneklere soğuk iklim deneyleri de yapılmıştır. Denekleri soğuk havada dışarıya çıkartıp belli bölgelerine donma izi oluşana kadar belli aralıklarla kollarına soğuk su döküyorlardı ve donmuş bölgeler kangrene döndükten sonra tekrar çözerek inceleme yapıyorlardı. Bir subayın dediğine göre, “Donmuş kollara vurulan kısa sopanın çıkardığı sesle, bir panoya çarptığı ses aynıysa, donma olayı meydana gelmiş demektir.” Kolların donup donmadığını bu şekilde anlıyorlarmış.
Bir başka deneyde yüksek basınç odalarına konan deneklerin gözleri dışarıya fırlıyordu. Hamilelere zorla düşükler ve kısırlaştırılmalar yapılıyordu ve deneklere yüksek dozlarda X-Işınları uygulanıyordu.
Yapılan başka bir deneyde ise anne ve çocuğu arasındaki doğuştan gelen bağı gözlemleyebilmek için bir Rus anneyi ve çocuğunu gaz odasına koyarak içeriyi gazla doldurdular. Ardından ne tepki vereceklerini, nasıl davranacaklarını camdan seyretmeye başladılar. Anne çocuğunu kurtarmak için üzerine kapandı, ancak ikisi de öldü. Bu ve bunun gibi bir sürü canice deneyler yaptılar. 2. Dünya Savaşı sırasında Rusların Mançurya’yı işgal aldığı haberini alan Japon komutanlığı, tesisin içindeki insanlarla birlikte yakılarak imha edilmesi emri verildi. 10 Ağustos 1945 yılında esirlerin tamamı zehirlenerek öldürüldü. Tanıkların yok edilmesi için tesisin çevresinde yaşayan yaklaşık 600 Çinli kurşuna dizildi, cesetler de tesisle birlikte komple yakıldı.
2. Dünya Savaşı’nın ardından Japonya’nın teslim olmasıyla birlikte Birim 731’de yaşananları tüm dünya duydu. Deneylerin sorumluları savaştan sonra yakalandılar. Amerika yapılan deneylerle ilgili tüm bulguların kendilerine teslim edilmesi karşılığında sorumluları sığınmacı olarak alabileceğini söyledi. Sovyet birliği ise sorumluları Khabarovsk Savaş Suçları Mahkemesinde yargıladı. On iki kişi iki ila yirmi beş yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak tüm bilimsel verilerini Amerika’ya teslim etme teklifini kabul eden birimin Korgenerali Shiro İshii teslim ettiği veriler karşılığında Savaş Suçları Mahkemesinden dokunulmazlık almıştır.
Yazan: Next Gen Space Ekibi
Instagram: nextgenspace
Twitter: nextgenspc
YouTube: Next Gen Space
Kaynak**
Kaynak***
Kaynak****
Bir yanıt bırakın