
Mars’ta Keşfedilen Yeraltı Göllerine Dünya’nın Evrimsel Sürecinden Bakış
Gezegenimizdeki yaşam, 4.5 milyar yıllık evrimsel sürecin bir yan ürünüdür. Şüphesiz Samanyolu’muzdaki diğer gezegenler de bir takım evrimsel süreçler geçirerek günümüzde ki hallerini almışlardır. Bu durum akıllara gezegenimizde var olan yaşamın diğer gezegenlerde de oluşup oluşamayacağını getirmiştir. Gelin 4.5 milyar yıl öncesine bir yolculuk yaparak hem gezegenimizin evrimsel süreçlerine hem de Mars’ta keşfedilen yeraltı göllerindeki yaşamın olma ihtimaline bakalım.
4.5 milyar yıl önce gezegenimiz, evrenin oluşumundan milyarlarca yıl sonra, Güneş’in etrafında bulunan mineral parçalarının birleşmesiyle oluşmuştur. Şu anki haline gelene kadar pek çok süreçten geçen gezegenimiz, jeologlara göre oluştuktan bir süre sonra erimiş ve katmanlarını oluşturmuştur. Uzun bir süre Güneş’in çevresinde dönen bu gezegenin yaşama elverişli hale gelebilmesi için milyonlarca yıl geçmesi gerekmiştir. Yüzey sıcaklığı aşırı yüksek olan ve göktaşlarının yağdığı bu gezegene suyun yoğun şekilde yağan göktaşlarından geldiği düşünülmektedir.
Göktaşı yağmurlarının yoğunluğu önce denizleri daha sonra okyanusları oluşturmuştur. Milyarlarca yıllık bir değişimin ardından gezegenimiz yaşam için elverişli olmasını sağlayacak suya sahip olmuştur. Ancak gezegenimizin atmosferi volkanik patlamaların yaydığı zehirli gazlardan dolayı henüz bitki ve hayvanların yaşamı için elverişli düzeyde değildir. Bunun en büyük sebebi atmosferde oksijenin bulunmamasıdır. Oksijenin açığa çıkışı ile ilgili pek çok teori vardır. Bilim insanları oksijenin ortaya çıkışına siyanobakterilerin atmosfere saldığı oksijenden kaynaklı olabileceğini ileri sürmüşlerdir. 2018 yılında Nature Geoscience dergisinde yayınlanan bir başka araştırmaya göre ise oksijen yıllarca gezegenin iç kesimlerinde bulunan oksitlerin içinde kilitli kalmıştır ve tektonik plakaların hareketinden dolayı açığa çıkmıştır. Rice Üniversitesi’nin de içinde bulunduğu bu araştırmada Yerbilimci James Eguchi tektonik hareketlerin Dünya’da oksijen birikimine fazlasıyla katkı sağladığına ancak oksijen birikimi için kesinlikle tektonik hareketlerin gerekli olduğunu söylemenin yanlış olduğunu belirtmiştir. Oksijen oluşturmanın başka yolları olduğuna da dikkat çeken araştırmacı bunları hala araştırdıklarını belirtmiştir. Oksijenin hangi yöntemlerle biriktiği kesin olarak bilinmese de oksijen birikiminin yıllar süren evrimsel sürecinden sonra gezegenimiz bitki ve hayvanlar için elverişli hale gelmiştir.
Gezegenimizin oluşumuna yaptığımız bu milyar yıllık yolculuktan diğer gezegenlerin de evrimsel süreçler geçirdiği çıkarımını yapabiliriz. Bu gezegenlerden Mars hala gündemdeki yerini korurken üzerine yapılan araştırmalar da artmaktadır. Öncelikle bu Kızıl Gezegen’i tanıyıp daha sonra yeraltı gölleri hakkında konuşalım.
Mars geçmişte dahi rengi dolayısıyla dikkatleri üzerine çekmiştir. Adını da renginden ötürü kanla bağdaştırılmasından almıştır. Çoğumuz onu Kızıl Gezegen olarak tanımaktadır. Mars’a ‘Kızıl Gezegen’ dememizin sebebi yüzeyinin içinde yüksek miktarda bulunan demir oksitten dolayı kırmızı renginde olmasıdır. Mars’ın özelliklerine bakacak olursak Dünya’mız ile pek çok ortak noktaya sahip olduğunu görürüz. Ancak bariz farklar da vardır. Bunlara değinecek olursak; Mars kendi etrafında ki dönüşünü 24,6 saatte tamamlar. Yani bir Mars günü (sol) bir Dünya gününden daha uzundur. Mars soluna göre bir Mars yılı 668 gündür. Mars’ın eksen eğikliği Dünya’nın eksen eğikliğine çok yakındır. Bu da Dünya’dakine benzer mevsim döngüleri yaşadığını gösterir. Ancak Mars’taki mevsim süreleri Dünya’dakinin iki katıdır. Volkanlara, dağlara, ovalara ve bulutlu bir gökyüzüne sahiptir ancak ince bir atmosferi vardır bu yüzden yüzey su kaynakları bulunmaz. Ancak geçmişte yapılan araştırmalara göre Mars’taki tortul kayalar gezegende daha önceden su bulunduğunu göstermektedir.
NASA’nın 2018 yılında yaptığı araştırmada Mars’ın güney kutbunda yer alan buzun 1.5 km altında 20 km genişliğinde bir buz altı su kütlesi keşfedilmiştir. Araştırmacılar 2019 yılında ise 2018 yılında bulunan gölün büyüklüğünü ve varlığını onaylamakla birlikte ekstradan 3 göl keşfettiklerini belirtmişlerdir. Göllerin keşfi için Antarktika, Grönland gibi bölgelerdeki yeraltı göllerini keşfetmek için kullanılan yöntemler kullanılmıştır. Buzun altındaki su kütlesinin donmama sebebini ise suyun tuz oranının fazlalığıyla açıklamışlardır. Bu göllerde ki yaşam olasılığı suyun tuzluluk oranına bağlıdır. Dünya’da yalnızca halofiller denen bazı mikrop türleri çok tuzlu sularda yaşamaktadır. Yaşam barındırıp barındırmadığı belirsiz olan bu göllerde araştırma ekibinin başındaki Roberto Orosei’ye göre Dünya’ya benzeyen dönemden kalma yaşam izlerinin varlığı söz konusu olabilir. Bu durum evrende yaşam izi arama sürecinde Dünya’nın evrimsel sürecinin bilinmesinin önemini vurgulamaktadır… Evrendeki yaşam arayışı Mars ile sınırlı olmasa da Kızıl Gezegen’in Dünya’ya benzerliği yaşam izi bulmada umudu arttırmaktadır.
Yazan: Melisa ACAR
Kaynak**
Kaynak****
Kaynak*****
Kaynak******
Bir yanıt bırakın