Poor Things Frankenstein Being There
Oscarda Emma Stone’un kendine has oyunculuğuyla hak ederek kazandığı Bella rolünün hakkını fazlasıyla vermiş olduğu bir yana Frankenstein vakasına farklı bir yaklaşımla bakan bir film olmuş Poor Things.
Aslen filmi izlediğinizde mutlaka bir kitap uyarlaması olduğuna kanaat getirmek zor değil. Hikaye zaman zaman yaralayıcı ve sorgulayıcı olabiliyor.Ancak genede cinselliği aşırı basite indirgemesi ve konunun bunun üzerinden devam etmeye çalışması aslında ‘’Being there’’ tadında devam edebilecek bir hikayenin gereksiz bir cinsellik sosuyla abartıldığı hissiyatı vermiyor değil.
Poor things yazarı Alastair Gray yabancılaşma ve günlük hayat süreçlerini absürlük düzeyinde fantezi ve fabülasyonu gülmece etkisi yaratacak şekilde harmanlayan Gray, modern dünyada yaşanan kişisel, kültürel ve siyasi yabancılaşmanın etkilerine dair daha karanlık ve eleştirel bakışını hiçbir zaman kaybetmez. Kitaplarında üstkurmaca oyunları, tipografik efektler, alaycı bilimsel eklemeler ve kendisine ait karmaşık illüstrasyonlardan serbestçe yararlanan bir yazar olarak tanımlanır wikipedida.
Frankenstein karakterinin zeka sahibi bir karaktere döndürme çabası filmin ana konusu ve Bella’nın dünyayı tanıma çabası malesef ki kişisel ilişkilerin ötesine geçememesi aslında filmde var olan o felsefi bakışı çok yüzeysel bir süreçte bırakıyor.
Frankenstein, zamanın dehası Marly Shelly tarafından yazıldığında aslında yaratık üzerinde çokta durulmamış asıl kahramanın tutkulu Dr. Frankenstein olduğu ve karakterin dramını okuyucuya anlattığı bir eser olmasına karşın bana kalırsa poor things in yapmaya çalıştığıda tam tersine yaratık üzerine odaklanmak.Bu noktada ise Tanrı figürü aslında kendi yaratığının ona bağlılığını ve keşfetmek için maceraya atılmasına asla müdahalede bulunmuyor.
Bella bir bebek beyni ve yetişkin bir kadın vücudu ile kendi sınırlarını keşfetmeye çalışırken ve medeni dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlamak için çabalarken en çok insanları anlamakta zorlanıyor.Aslında hikaye dünya ve insanların genel geçer kurallarının sorgulanması üzerine daha da devam edebilecekken maalesef cinsellik skalasında takılıp kalıyor.
Aslında hikayede birçok yabancılaşma etkilerinide görmek pek mümkün.Ancak Peter Seller’in ‘’Being there’’ i ile boy ölçüşemeyecek kadar sığ.Halbuki ”Being there-Hiç Bir Yer” toplumu ve insanların dünya düzeninde nasıl kaybolduğumuzu sorgulayan ve belkide en dünyadan uzak olanımızın en çok gerçekleri keşfettiğine odaklanan bir yapım olmuştu.
Sonuç olarak Poor Things zaman zaman sorgulatan ,yabancılaştıran ama zaman zamanda sığ bir konuda abartarak devam eden iyi bir seyirlik olmuş.Fazlaca beklentiye girmeden izlemenizi tavsiye ederim.Emma Stone ve diğer karakterlerin oyunculuğuna diyecek yok özellikle Baba-Tanrı figürü ki aslında insanı hiç eğitmeden ortaya salan tanrı rolünde William Delfoe her zamanki gibi muhteşem.
Ayıracak 2 saat 15 dakikanız varsa iyi bir seyirlik ancak asla ‘’The Man from the earth’’ ‘’Being there’’ gibi beklentilere girmemeniz gerekir.
Yazar: Derya GİZLENCİ
Bir yanıt bırakın