Sayılarla Evren

Sayılarla Evren

Yaşamın mevcut olduğu en yakın kara parçası 2170 km uzaklıkta. Eğer bulunduğunuz adadan ayrılmak istiyorsanız ulaşım için sadece deniz yolu seçeneği önünüze seriliyor. Hava şartları o kadar da iyi değil anlayacağınız. Hedefiniz keyfi bir seyahat olmamakla beraber sadece ayak bastığınız kara parçasının haricinde neler oluyor merak ediyorsunuz. Aslında nerede olduğunuzu da bilmek istiyorsunuz.

Eğer okyanus koşullarına uygun bir geminiz varsa ve şanslıysanız yaklaşık 1 ay içerisinde başka bir medeniyetle karşı karşıya gelebileceksiniz. Dünya üzerinde bulunan bütün okyanusların birleşimi kadar büyük ve neredeyse gezegenimizin bir yarım küresi olan Pasifik Okyanus’unda bulunan bir adada resmen yalnızsınız. Peki, bu adada bir karınca olsaydınız? Bırakın başka bir kara parçasına yuva yapmayı, bulunduğunuz koloninin dışında, mevcut adanızda bile pek uzağa gidemezdiniz. Neyse ki o kadar küçük bir canlı değiliz! Yoksa bir karınca bile aslında çok mu büyük kalıyor? Bulunduğumuz kara parçasından ayrılma vaktimiz geldi. Bir gemimiz yok ama sonsuzluğun kalbinde sayılar en büyük aracımız.

Mevcut noktanızın gezegen içerisinde en uzakta olduğu noktaya “antipot” denir. Yani olduğunuz yerden, dünyanın merkezi boyunca bir delik açarsanız deliğin karşı tarafa çıktığı yer antipotunuzdur. Örneğin Türkiye’nin herhangi bir noktasının antipotu Güney Pasifik suları iken İspanya’nın antipotu ise Yeni Zelanda’dır. Ancak Pasifik Okyanusu kendi kendinin antipotu olacak düzeyde büyüktür.

 Böylesine bir deryaya sırtımızı dönmek zor olacağa benziyor. İlk yolculuğumuzu yaşadığımız gezegenimizin yegâne doğal uydusu Ay’a gerçekleştirelim. Dünya’nın merkezinden Ay’ın merkezine eğer bir köprü inşa etmeye kalksaydınız bu köprünün uzunluğu 384.403 km olacaktı. Dünya üzerinde gidebileceğiniz en uzak noktanın yani antipotunuzun neredeyse 30 katı kadar daha fazla bir mesafe… Kulağa şimdiden korkunç bir sayı gibi gelse de insan ırkının, milyonlarca yıl süre gelen gelişme evresinin en parlak dönemini yaşadığını unutmayalım. Dolayısıyla bir uzay aracı kullanarak gezegenimizin hacminin sadece %2 si kadar büyüklükte olan uydumuza sadece 3 günlük bir süre içerisinde ulaşabiliriz.

Tarihler 20 Temmuz 1969’ u gösterdiğinde Apollo 11 göreviyle insan ırkı ilk defa kendi gezegeninden farklı bir kara parçasına ayak basmıştı. 3 kişilik mürettebatta bulunan Neil Armstrong ay yüzeyine adımını atarken yapılan canlı yayında, “Benim için küçük, insanlık için dev bir adım” sözlerini kullanarak tarihe adını adeta kazımıştı. Apollo 11’den sonra düzenlenen 6 adet insanlı ay yolculuğundan biri hariç diğer 5 tanesi de başarıyla tamamlanmış olup Apollo 17 ile birlikte 1972 yılında son bulmuştu.

Her bir dünyalının gece döngüsünde Güneşten yansıttığı ışıkla gözleri alan ve derinlere dalmamıza sebep olan bu kara parçasından ayrılıp gözle görülür ikinci en büyük nesneye rotamızı çevirelim. Venüs. Güneş sistemimizin, Güneş’e yakınlık bakımından ikinci sırada yer aldığı bu gezegen aslında birçoğumuzun aşikâr olduğu “Kutupyıldızı” “Çobanyıldızı” lakaplarıyla ünlü olan gezegenin ta kendisi. Bir “gezegen” sıfatıyla Dünyamıza en yakın yerküre. Ama bu sizi yanıltmasın. Venüs, Dünya’dan ortalama yaklaşık olarak 38 milyon km uzaklıkta varlığını sürdürmekte. Yani eğer biraz önce Ay’a gitmek için kullandığımız uzay aracını Venüs’e gitmek için kullansaydık 300 gün boyunca seyahat etmek zorunda kalacaktık. Adını aşk ve güzellik tanrıçasından alan Venüs, kendi ekseni etrafında Güneş sistemimizde yer alan diğer gezegenlerin aksi istikamette döner. Ve eğer Venüs’te bir gün geçirirseniz bir yıldan daha fazla yaşlanmış olacaksınız. Evet, Venüs’ün bir günü bir yılından daha fazladır. Çünkü kendi ekseni üzerinde dönmesi 243 Dünya gününü alırken Güneş’in etrafında bir devrimi tamamlaması 225 Dünya günü sürmektedir. Yani Dünya’dan Venüs’e gerçekleştirdiğimiz seyahat süresini göz önüne alırsak Venüs için 1.5 gün bile geçmemiş olduğunu net bir şekilde görebiliriz. Venüs’ün yüzeyindeki atmosferik basınç, Dünya’dakilerden yaklaşık 92 kat daha fazladır. Ve meydana gelen rüzgârların hızları ise 730 km/h e ulaşabilir. Göz alıcı güzelliğinin yanı sıra içerisi pekte tekin bir yere benzemiyor. Buradan da artık ayrılmanın vakti geldi.

Bir sonraki durağımızın Jüpiter olmasını istediğinizi duyar gibiyim. Dünyamıza olan uzaklığı dudak uçuklatan bir sayı… Ortalama yaklaşık 591 milyon km! Uzay aracımızla aralıksız yapılacak 12 yıllık bir yolculuk sonucunda ulaşacağımız bir gezegen. Dünyadan yaklaşık 1000 kat daha büyük olan bu gezegene, Güneş sistemimizdeki tüm gezegenler sığabilir. Öyle ki meşhur kırmızı lekesine bile 3 tane dünya yerleştirebilirsiniz. Eğer çok gelişmiş bir teknolojimiz olsa ve Jüpiter’e bir uzay aracı gönderseydik hiçbir şekilde yüzeye iniş yapamayacaktık. Çünkü bu gezegenin bir yerküresi mevcut değil. Tamamıyla bir gaz kütlesinden oluşan dönen devin son verilere göre bilinen 79 adet uydusu bulunmakta. Ortalama insan ömrünü göz önünde bulundurduğumuzda ve yine ortalama bir astronotun yaşını ele aldığımızda Jüpiter’e gitmek için görevlendirilmesi halinde tekrar Dünya’ya canlı olarak dönmesi biraz zor gibi duruyor. Hâlbuki hala kendi Güneş sistemimizin içerisinde sadece dolaşıyoruz.

Peki ya bu sistemin dışına çıkarsak ne olacak? Öncelikle son kez gideceğimiz bir yer daha var. Uçsuz bucaksız mavi gökyüzünde süzülen Yunan Tanrısı Helios, her geçen gün üşenmeden yeniden doğan Mısır Tanrısı Ra. Her şey ona bağlı. Işığımız. Büyüleyici ihtişamıyla Güneş! Dünya’ya uzaklığı yaklaşık 149.597.890 km olan ve bugüne kadar yaşamış ve yaşayacak olan tüm canlıların en büyük yaşam kaynağı. Yüzeyi o kadar sıcak ki alışık olduğumuz hiçbir sıcaklık değeri ile kıyaslanamaz. Yaklaşık 6000 derecelik bir seviyeden bahsediyoruz. Aslında bu sayı içerisindeki sıcaklığa oranla neredeyse bir hiç. Çünkü Güneş’in merkezine doğru yolculuk yapabilseydik eğer bizi yaklaşık 10 milyonlarca derecelik bir sıcaklık karşılayacaktı. Ayrıca yüzeyinde her bir saniyede gerçekleşen patlamaların milyonlarca atom bombası patlamasına eşit olması bizi biraz daha ürkütmüş olabilir. Ama sakin olalım. Gezegenimiz kendisinden yeterli uzaklığa yerleşmiş konumda. Öyle ki Güneş şu an sönse bizim bundan yaklaşık 8 dakika sonra haberimiz olacaktı. Peki, kafamızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda karşımızda duran o sarı dairenin ne kadar yer kapladığını biliyor musunuz? Dünya’nın yarı çapının 6378 km olduğu gerçeğiyle birlikte tam bir küre gibi düşünüp hacmini hesaplayacak olsaydık   formülünden 1.08321*1012 kilometre küplük bir sonuç elde edecektik. Aynı şekilde Güneş’in yarıçapının 695.510 km olduğu bilgisiyle bu sayı 1.14*1018 kilometre küplük bir değere denk gelecekti. Yani Güneş’in içerisine yaklaşık 1.3 milyon tane Dünya sığdırabiliyor olmamız ayrıldığımız adanın etrafında görünen ucu bucağı olmadığını zannettiğimiz Pasifiğin değerini sizce de azaltmıyor mu? Dilerim “hayır” cevabını verdiniz! Çünkü daha yeni başlıyoruz.

2003 yılında keşfedilen, Güneş sistemimizin sınırında bulunan Sedna ile evimizin bulunduğu apartmanı terk edeceğiz. Ama burada bir sorun var. Artık bildiğimiz uzaklık birimlerini kullanmak bir hayli zor olacak. Bundan dolayı gökbilimde kullanılan Astronomik birim (Simgesi: AU/AB; İngilizce: Astronomical Unit) ifadesine geçiş yapacağız. Bir astronomik birim yukarıda verdiğimiz merkezden merkeze Dünya ile Güneş arasındaki mesafedir. Yani 1 AU = 149.597.890 kilometredir. Sedna’nın bu veriye göre günöte uzaklığı (Güneş’e en uzak konumdayken Güneş ile arasındaki mesafe) 940 AU. Dünya ile Güneş arasındaki uzaklığın 940 katı. Milyar kilometre kavramına gerçekten ne hazır ne de alışığız. Uydumuza giderken kullandığımız uzay aracımızı Sedna’ya gitmek için kullanırsak yola çıktıktan yaklaşık 3000 yıl sonra hedefimize ulaşacağız. İnsan evrelerinde gerçekleşen ve milat olarak adlandırılan takvim gününden sonra bile bu kadar yıl yaşamadık!

Elbette amacımız tüm gezegenleri gezmek değil. Zaten böyle bir şeyi hedeflesek bile tek tek sayamayacağımız kadar fazlalar. Evrenin sınırlarını zorlamanın hazzı, mevcut merakın ivmesini logaritmik arttırıyor. Bundan dolayı artık içeriye bakmayı bırakıp hızlı bir şekilde tekin olmayan sulara dalış yapmalıyız. Güneş’e en yakın yıldız sistemi: Alfa Centauri. Evet, bir sonraki durağımız burası. Uzaklığını merak etmiyor değilsiniz sanırım. Aslında artık Astronomik birim bile kavrayışımız için kıyasta zorluk yaratacak. Çünkü Güneş’ten ortalama uzaklığı 276.360 AU. Yani onlarca trilyon kilometre uzaklıkta bir başka yıldız sistemi… Ve bu daha bize en yakın olanı. Kütlemiz olduğu için veya kütleden bağımsız bir hareket gerçekleştiremediğimiz için şimdilik ilk başta Ay’a gittiğimiz uzay aracını kullanmak zorunda kaldığımızı düşünerek hareket etseydik yaklaşık olarak 885 bin yıl aralıksız bu yolculuğu yapmak zorunda kalacaktık. Günümüz insan siluetlerinin bile bundan yaklaşık olarak 200.000 yıl önce oluşmaya başladığını kabul edersek bu yolculuğun ne kadar anlamsız olduğunu bir kez daha görmüş olurduk.

Anlaşılan hızımızı biraz daha arttırmak zorundayız. Kütlemizi sıfıra yaklaştırmanın vakti geldi. Bir ışık huzmesi gibi davranmaya başlamazsak Evren ‘in sonunu göremeyeceğiz. Evren ‘deki limit hız olarak görülen bu hareket, boşlukta yol almak kaydıyla saniyede 299.792.458 metre hızla gerçekleşmektedir. Kısaca saniyedeki hıza 300 bin kilometre der isek, dakikada alınacak yol 300.000*60 dan 18 milyon kilometre olacaktır. Bu şekilde hesaplamayı devam ettirirsek, tam bir Dünya yılında alınacak mesafe yaklaşık 9 buçuk trilyon kilometreye ulaşacaktır. İşte biz bu mesafeye 1 ışık yılı diyoruz. Artık bir ışık olmanın zamanı geldi sanırım. Saniyede binlerce kilometre yol alabiliyoruz. Şimdi o muhteşem, esrarengiz evrenimizin sonunu görebileceğiz. Ya da öyle mi sanıyoruz?

Bir sonraki durağımız Epsilon Eridani! Kendileri bize en yakın yıldızlardan bir diğeridir. Ve çevresindeki gezegenleri ile Güneş Sistemi’ne oldukça benzer bir yapıya sahiptir. Belki de Evren ‘deki kapı komşularımız bu sistem içerisinde bir gezegende hayatlarını sürdürmekte. Eğer bu Yıldız Sistemi’ne ışık hızında gidip dönmeye karar verirsek yaklaşık 21 Dünya yılı gibi bir süreyi gözden çıkarmak gerekecek. Unutmayalım ki aralıksız ve saniyede 300 bin kilometre yol alıyoruz. Yavaş yavaş derin bir iç çektiğinizi ve gözlerinizin yerinden çıkacak gibi açıldığını hissedebiliyorum.

Seyahat perspektifimiz genişledikçe, “acaba başka hayatlar var mı?” sorusundan sıyrılıp “acaba ne tür hayatlara ev sahibi bu evren ?” sorusunu sormaya başlıyoruz. Tam bu soruya geçiş yaparken, Dünya’dan yaklaşık 20 ışık yılı uzaklıktaki Gliese 581, çevresinde çok sayıda gezegen keşfedilen ve yaşanabilir bir gezegene sahip olma ihtimali en yüksek görülen yıldız konumunda olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Bir başka bakış açısıyla, eğer Gliese 581’den Dünya’yı gözlemleyen birileri olsaydı 20 yıl öncesine tanıklık edecekti. Belki bazılarınız daha hiç doğmamış, bazılarınız ise gençliğini tekrar yaşıyor olacaktı. Tabii ki farkında olmadan.

Evren ‘de her bir yıldız kendi hayat hikâyesini anlatan bir kitap. Sadece kapaklarını açmamızı bekliyorlar. K2-18b, Dünya’dan 124 ışık yılı uzaklıkta bulunan kırmızı cüce K2-18’in yörüngesinde yer alan bir ötegezegendir. (Güneş Sistemi’nin dışında ve başka bir yıldızın yörüngesinde bulunan gezegendir) Artık Dünya’daki ilk radyo yayınlarından oldukça uzaktayız. Ve sessizliğin hiç olmadığı kadar içindeyiz. Burada ve buradan sonrasında Dünya hiç varolmamış gibi. Buranın ötesinde yaşayan zeki yaşam formlarının, bizim orada olduğumuzdan şimdilik hiç haberi olmayacak. Adadan ayrıldığımız ve tüm bunların neresinde olduğunu düşünmemiz üzerinden bir ömürden daha fazlası geçmiş gibi. Fakat seyahatimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bir karıncayken bulunduğumuz adanın büyüklüğü gözümüzü korkuturken, en büyük yaşam kaynağımız Güneş’in, yaşadığımız yer Dünya’dan ne kadar büyük olduğundan bahsetmiştik. Yeni durağımız Betelgeuse yıldızı. Güneş’in yarıçapının yaklaşık 900 katı daha fazla yarıçapa sahip olan bu kırmızı dev eğer güneş sistemimizin merkezinde olsaydı büyüklüğüyle Merkür, Venüs ve Dünya’yı içine alarak Jüpiter’e dek uzanırdı. Neyse ki bırakın Güneş Sisteminde yer almasını, kendisine doğru ışık hızında yapılacak yolculukta bile yaklaşık 642,5 yıl geçmesi gerekecekti.

Bulutsu (Nebula)

Sınırlarımızı aştıkça Evren ‘in sanatına hayran kalmadan edemiyoruz. Bu sefer karşımıza çıkacak olan şey ne bir gezegen ne de bir yıldız. Devasa bir Nebula (bulutsu) ile karşı karşıyayız. Uzayda bulunan ve geniş alanlara yayılmış olan gazlar, toz, hidrojen, helyum ve diğer iyonize gazlardan oluşan yapıya verilen isim. Durağımız Orion Nebulası. Dünya’ya en yakın yıldız oluşum bölgesi. Yaklaşık 1500 ışık yılı uzaklıkta ve yaklaşık 15 ışık yılı çapındadır. Bugüne kadar tanıklık ettiğimiz hiçbir sanatsal esere benzemeyen bir şaheser. Zamandan bağımsız hareket edilebilseydik sonsuza kadar izlemekten keyif alınası bir yer.

Istakoz Bulutsusu

Fakat tehlikeler olmadan harikalar olmazdı. Kara delikler! Astrofizikte, çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, kütlesi büyük bir kozmik cisimdir. Galaksimizin merkezinde olduğu düşünülen Dünya’dan yaklaşık 26 bin ışık yılı uzaklığındaki Sagittarius A ‘ da bu oluşumlardan sadece birisi. 22 milyon kilometrelik bir çapa sahip olduğu tahmin edilmektedir. Güneş’e oranla bir hayli büyük.

Çok fazla yol almış gibi görünsekte aslında daha sadece Dünyamıza ev sahipliği yapan Samanyolu (Kehkeşan) gök adasının içerisinde bir adım bile atamadık. Öyle ki bu gök ada, içerisinde yaklaşık olarak 400 milyar yıldıza ev sahipliği yapmakta ve keşfi gerçekleştirilemeyen ama tahmini kuvvetli 4 milyar civarında da karadeliği de bünyesinde barındırmakta. Çapı, Dünya’nın çapıyla kıyası söz konusu olamayacak kadar büyük ve yaklaşık 100 bin ışık yılı uzunluğunda. Karşımızda büyük kozmik bir samanlık var. Ve bu samanlıkta bir iğne bile değiliz. Gök adamızın bir ucunda oturup, çap doğrultusundaki diğer bir ucunu izlemeye kalksak 100 bin yıl öncesine tanıklık edeceğiz. Daha fazla yol almak istiyorsak, içerisinde Evren ‘in başlangıcından çok kısa süre sonra oluşmuş yıldızlara da ev sahipliği yapan gök adamızı terk etmenin vakti geldi.

O halde rotamızı, Keşfi M.S. 964 yılında İranlı astronom Abdurrahman el-Sufi tarafından gerçekleştirilen, çıplak göz ile Dünya’dan görülebilen en uzak gök cismi olan ve aynı zamanda Samanyolu galaksisine en yakın büyük galaksi olan Andromeda galaksisine gerçekleştirelim. Adamızdan 2.537.000 ışık yılı uzaklıktayız. Yani Andromeda’dan herhangi bir gözlemci, eğer Dünya’yı tam olarak gözlemlemeyi başarabilseydi İnsan ırkının en ilkel atalarına bile rastlayamayacaktı. Çapı 220 bin ışık yılı olduğu varsayımı yapılan bu galaksinin içerisinde barındırdığı yıldızların sayısı Samanyolu galaksisine oranla en az iki kat daha fazla olduğu düşünülmektedir. Bünyesindeki olası yaşam formlarının çeşitliliğini hayal edebiliyor musunuz? Onlarla bugüne kadar karşılaşmamamıza artık daha çok anlam verebiliyorsunuz sanırım. Aslında, bu sadece okyanustan aldığımız bir bardak su! Ve buna rağmen balinaların varlığından neredeyse eminiz.

1980’lerin en çok izlenen televizyon şovlarından birisi olan Cosmos’da Amerikalı gök bilimci Carl Sagan: “Evren ‘deki tüm yıldızların sayısı, Dünya’daki bütün kumsallardaki kum taneciklerinin sayısından fazla.” diyerek müthiş bir iddia ortaya atmıştı. Yani bu düşünce eğer doğruysa şu ana kadar yaptığımız yolculuklardaki mesafelerin aslında bir hiç olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalacağız. Peki, Sagan haklı mı? Şimdi ufak bir hesap yapalım. Yukarıda verdiğimiz sayılara göre Samanyolu Galaksisinde yaklaşık 400 milyar civarında yıldız olduğunu belirtmiştik. Buna rağmen, her bir galaksinin barındıracağı yıldız sayısının farklı olduğunu düşünerek daha olası bir işlem yapabilmek için bu sayıyı yarıya indirip 200 milyar gibi bir miktardan bahsedelim. Peki, Evren ‘de tahmini kaç galaksi var? Eğer Evren ‘de kaç galaksinin olduğunu, yıldızların toplam sayısını da aşağı yukarı bulabiliriz. Bu sayı için gökbilimcilerin bir tahmini var. 100 milyar galaksi! Tüyler ürperten bir sayı daha. Andromeda ve Samanyolu’nun içerisinde barındırdıkları yıldız sayısında bile hatırı sayılır bir fark varken biz bu yıldız sayılarının 100 milyar galaksi için eşit olduğunu kabul edip her birinde ortalama 200 milyar yıldız olduğunu kabul edelim. Bu iki sayıyı birbiriyle çarparsak elde edeceğimiz sayı beynimizin sınırlarını oldukça zorlayacak. Okumakta bile aşina olmadığımız bu sayı 23 basamaklı! Literatürde 1021’in okunuşu “Seksilyon” olarak geçmekte. Yani hesaplamalarımıza göre Evren ‘de ortalama 20 Seksilyon kadar yıldız bulunmakta.

Sıra kum tanelerini hesaplamakta. Tabii bunun için ilk önce Dünya üzerindeki kıyıları ve bu kıyıların ne kadarının kumsallardan oluştuğunu bulmamız gerekiyor. Deltares Enstitüsü’nde Gennadii Donchyts adlı bir araştırmacı bilim insanlarından oluşan bir ekiple kıyıların tahmini uzunluğunu ölçtü. Ve kumlu sahillerin uzunluğunu yaklaşık olarak 300 milyon metre olarak hesapladı. Ortalama bir kumsalın 50 metre genişliğinde ve 25 metre derinliğinde kabul ederek Dünya üzerinde 375 milyar metreküplük bir kum olduğunu öngördü. Biz bu öngörüyü biraz daha genişleterek kumsal uzunluğunu iki katına çıkaralım. Ve böylelikle 750 milyar metreküplük bir kum hacmini ele alalım. Şimdi sırada tek bir kum tanesinin hacmini bulmakta! Gary Greenberg adlı bilim insanı bir mikroskopla kumu inceledi ve her taneciğin milimetrenin 10’da 1’i olduğu sonucuna vardı. Bu bilgi bizi bir metreküpte 10 milyar kum taneciği olduğu sonucuna götürüyor. Kumsal hacmiyle bu sayıyı çarptığımız zaman elde edeceğimiz 7,5 Seksilyon sayısı Dünyamız üzerinde bulunan kum tanelerinin âdetini bizlere gösteriyor. Yani aslında Carl Sagan haklıydı! Yıldız sayısında yaptığımız azaltmaya ve toplam kumsal uzunluğunda yaptığımız arttırmaya rağmen elde ettiğimiz sonuçlara göre Evren ’deki yıldız sayısının Dünya’daki kum taneleri sayısından yaklaşık 2,6 kat daha fazla olduğunu gördük. Bu da bizlere gösteriyor ki başından beri yaptığımız yolcuk aslında bir karıncanın yaşam alanı sınırlarından ibaret.

13.8 Milyar yıl önce büyük patlama teorisiyle meydana geldiği düşünülen evrenimiz, şimdilik 93 milyar ışık yılı çapında tasviri mümkün olmayan bir yapı. İçerisinde, insan aklının algısının ulaşamayacağı, betimlemelerinin yetersiz kaldığı harikalar ve tehlikeler deryası. Ve sayılar. Bunca şeyi öngörmemizi sağlayan Matematiğin ağır ve anlamlı vasıtaları! “Ne işime yarayacak bu matematik” sorusuna verilen cevaplardan biriydi aslında bu yazı. Sayıları bilmiyor olsaydık yaşadığımız yerin Evren ‘deki değerini asla bilemeyecektik. Unutmayalım: “ Matematik bir dildir. Ve bu dili iyi bilmemiz hayat ile irtibata geçmemizi kolaylaştırır.”

Yazan: Muhammed İŞÇİ

Kaynaklar:

1. Ringwood, A. E. (2012). Origin of the Earth and Moon. Springer Science & Business Media.

2. Wikipedia. Ay.

3. NASA. Solar System Exploration

4. NASA. Mysterious Sedna. 

5. Uzan, J. P., & Leclercq, B. (2008). The natural laws of the universe: Understanding fundamental constants.

6. Wikipedia. Epsilon Eridani. 

7. Computer models suggest planetary and extrasolar planet atmospheres – A gas, gas, gas Washington University in St. Louis

8. Wikipedia. K2-18b. 

9. Harper, Graham M.; Brown, Alexander; Guinan, Edward F. (Nisan 2008). “A New VLA-Hipparcos Distance to Betelgeuse and its Implications” (PDF). The Astronomical Journal. 135 (4), s. 1430–40.

10. Wikipedia. Orion Bulutsusu

11. Wikipedia. Sagittarius_A. 

12. Jensen, Joseph B.; Tonry, John L.; Barris, Brian J.; Thompson, Rodger I.; Liu, Michael C.; Rieke, Marcia J.; Ajhar, Edward A.; Blakeslee, John P. (February 2003). “Measuring Distances and Probing the Unresolved Stellar Populations of Galaxies Using Infrared Surface Brightness Fluctuations”. Astrophysical Journal. 583 (2), s. 712–726

13. Wikipedia. Samanyolu. 

14. Halpern, M. Astrophysical Journal Supplement Series, in press Five-Year Wilkinson Microwave Anisotropy Probe (WMAP1) Observations: Data Processing, Sky Maps, & Basic Results.

YouTube Kanalımız

Çılgın Fizikçiler (SEO Manager) hakkında 663 makale
Çılgın Fizikçiler ve Bilim İnsanları ekibi ve dışarıdan destek veren gönüllülerin yazıları.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*