“Su”yun Bize Fısıldadıkları
“Her şey keşfedildi, artık keşfedilecek hiçbir şey kalmadı” denildiğinde daha cep telefonu ve internet bile yoktu. Atomaltı Parçacıkların dünyasına yapacağımız yolculuk başlamamıştı. Bu dünyanın kapısından içeri girildiğinde ilk görünenleri anlamlandırmak, bu dünyanın bizim makro dünyamızdan çok farklı işlediğini kabul etmeye çalışmak, doğru bildiğimiz ve sımsıkıya sarıldığımız inançlarımızı sorgulama, milenyum çağının en büyük sancısı olacaktır.
Bu sancı, “Su” ile ilgili yapılan deneyler ve tesadüfler ile atomaltı parçacıklar ile uğraşan bilim insanlarından, halka doğru yayılmaya başladı.
Su`da olanlar, sorgulayan, sadece gerçeği bulmaya çalışanların ilgi odağı haline geldi. İnsanın insana olan zararının, şiddet gibi sadece fiziksel uyarılar ile olmadığını, zihinsel uyarıcılardan olan yani psikolojik şiddetinde olduğunu bizler zaten çoktandır biliyorduk. Fakat bunun doğa içinde geçerli olduğunu bilmiyorduk.
Her şey Japon bilim insanı Emoto’nun fiziksel uyarılar yerine suya zihinsel uyarıcılar vermesiyle başladı. Su molekülleri söylenilen sözlerin güzelliği veya psikolojik şiddet içermesine karşı şekillerini mükemmelleştirerek ya da bozarak tepki verdiler. O sadece bir sudur. Nasıl olur da insan gibi tepkisi olur? Nasıl olur da hassasiyeti olur?
Bay Emoto düşünce gücü ve niyetin SU tarafından algılandığına inanıyor. Yine farkli bir laboratuvarda, bir asistan tamamen kapalı cam kapsül içinde bulunan zehiri, bir surahi su içine düşürüyor. Su ile hiçbir fiziksel etkileşimi olmayan bu cam kapsülü ise iki gün sonra fark edince su`dan çıkarıyor. Bu sürahide ki suyu ise kobay farelerine içme suyu olarak kullanıyor. Bu su`dan içen farelerin öldüğü görülünce otopsi yapıyor. Kanlarında hiçbir zehirin olmadığı tespit ediliyor. Peki bu fareler neden öldü? sorusuna cevabın işte bu Bay Emoto`nun dediği gibi zehrin hiçbir fiziksel temas olmazsa da su tarafından algılandığını ve ona göre moleküler şekiller alarak zehirli moleküllere benzediği ve onların taşıdığı mesajı absorbe ettikleri, tespit ediliyor.
Daha sonra Su moleküllerinin farklılığı için hiç insan eli değmemiş doğadan ve şehir sularından, şehirlere yakın ırmaklardan su örnekleri alınıp bakıldığında, su`da ki mükemmel kristal şekillerin insanların yerleşim yerlerine, yaklaştıkça bozulduğu görülüyor. Peki eğer Su bir mesaj taşıyıcısı ise, kirli sulara belli bir miktar mükemmel kristal molekülleri olan sudan bıraksak temizlenir mi? deniliyor. Evet, deney başarı ile sonuçlanıyor. Kirli sular, bu şekilde temizleniyor. Vücudumuzun sıvı miktarı düşünüldüğünde, bu sonuçlar insanı ürpertiyor.
Düşünsenize bir bardak istediğiniz insanın, mutfaktan suyu size getirene kadar ki niyeti içtiğiniz suya yansıyor ve siz bunu eğer niyeti kötü ise zehir olarak vücudunuza alıyorsunuz. Seviştiğiniz insanın ağız salgısı ile de onun vücudundaki su moleküllerinin mesajlarını almış oluyorsunuz. Doğadan gelen, su gibi bir elementin zihinsel uyarıları mesaj olarak taşıması, bizi hasta edebileceğini ya da iyileştirebileceğini bilmek, çok düşündürücü.
Binlerce yıl önceden gelen, “şifalı, dualı, okunmuş, kutsal” kelimelerinin anlamını , kimsenin elinden su içmeyenleri, su içtikten sonra verene “su gibi aziz ol” temennisini ya da sudan bahaneler diyerek, suyun küçümsenmesi, sebeplerini ister istemez sorguluyor insan. En önemlisi de anne yemeğinin “içine sevgimi kattığım için çok lezzetli” sözündeki gerçeklilik payını.
Evren ve Yaşam`ı bir yap-boza benzetirsek eğer, bilim bu yap-bozun birçok parçasını buldu fakat hangi parçanın tam nereye ait olduğunu, sadece maddesel alemi kullanarak asla bulamayacak. Atomaltı parçacıkların mesaj taşıyıcı özelliği ve her bir hücrenin kendi bilinci oluşu bu duruma büyük bir engel. Bir gün zahiri (görünen) inançlar ile batini (ruhani) inançlar el ele çalışacak ve hem evrenin hem neden yaşam olduğunun anlamını bulacaklar.
O zamana kadar siz yinede içtiğiniz su`yun taşıdığı mesaja dikkat edin.
Yazan: İ. Kaya
Bir yanıt bırakın