Teleskobun Mucidi: Galileo Kimdir?
Galileo Galilei hemen her zaman ilk adı olan “Galileo” ile tanınmaktadır. Galileo 1564’te, İtalya’nın Pisa kentinde dünyaya geldi. Floransa’nın soylu ailelerinden birinin mensubu olan alim ve müzisyen bir babanın ilk çocuğu, yedi kardeşin en büyüğüydü. Tıpkı babası gibi o da iyi bir müzisyen, orgcu oldu. Aynı zamanda lavta çalmaktan da hoşlanmaktaydı, ancak asıl ününü müziğiyle değil, bilime katkılarıyla kazandı. Babası onu, 1581-1585 yılları arasında tıp eğitimi alması için Pisa Üniversitesi’ne gönderdi, ama o matematik ve fizikle daha çok ilgileniyordu. 1589’da matematik profesörü oldu.
Galileo, 1586’da hidrostatik denge tasarımı üzerine yazdığı kitapla ilk kez bilim dünyasının dikkatini çekmişti. Ardından dünyanın ilk hassas teleskobunu icat etti.
Galileo, 1608 yılında Hans Lippershey (Hollandalı gözlük üreticisi) tarafından icat edilmiş teleskobun küçük bir kopyasını yaptı ve bu teleskobun gerçek potansiyelini kavrayan ilk kişi oldu. Ancak askeri açıdan değerli olduğunu düşündüğü merceklerin, bu yeni icatla gerçek bir başarı yakalamasına yetecek kadar güçlü olmadığının da farkındaydı. Galileo, eski Yunancada “uzağı görme” anlamına gelen teleskopos sözcüğünden türeyen teleskobun, yakınlaştırma kapasitesini çıplak göze oranla on kata kadar artırmayı başardı. Venedik’e gitti ve St Marco Bazilikası’ndaki çan kulesine çıkmaya ikna ettiği senato üyelerine, yeni icadı sayesinde denizden kıyıya yaklaşan gemilerin çıplak gözle fark edilmeden iki saat önce nasıl görülebilir hale geldiklerini gösterdi.
1610 yılında teleskobunu ilk defa gökyüzü gözlemleri için kullandı. Gezegenleri gözlemlerken, Jüpiter’in etrafındaki dört uyduyu, Ay’ın yüzeyindeki kraterleri, vadileri ve dağları ortaya çıkardı, Güneş’in üzerindeki lekeleri, Satürn’ün etrafındaki halkayı fark etti.
Galileo’ya kadar bilim adamları, Aristoteles nedeniyle Ay’ın pürüzsüz ve kusursuz bir küre olduğunu düşünüyordu. Galileo’nun keşifleri bu düşüncenin yanlış olduğunu ortaya çıkardı. Venüs’ün de tıpkı Ay gibi dört ayrı fazı olduğunu gözlemledi. Bu, Venüs’ün de Güneş’in etrafında döndüğünü gösteriyordu. Ayrıca Samanyolu’nun yıldızlardan oluştuğunu gördü. Bu keşifleri bile onu bilim dünyasında meşhur etmeye yeterken, o daha fazlasını yaptı. Bir yerden bir yere düşen veya salınan cisimlerin hızlarındaki değişimleri açıklayan bilimsel kanunları buldu. Sonuç olarak bu çalışmalar, sarkaçlı saati icat ederken ona yol gösterdi.
Galileo gözlemlerini ve deneyimlerini, Dünya’nın çalışma mekanizmasını çözmek için; matematiğin desteğiyle öne sürdüğü fikirlerini de kuramları açıklamak için kullandı.
Galileo Dünya’nın ve diğer gezegenlerin, inanılanın aksine, Güneş’in etrafında döndüğünden emin oldu. Tabii Galileo’nun yaklaşımları ve kişiliği, onu birçok tartışmanın odağı haline getirdi ve hayatını tehlikeye soktu. O zamanlar Hıristiyan Kilisesi, Dünya’nın evrenin merkezinde olmadığını öne süren her düşüncenin İncil’e karşı olduğu görüşündeydi. Kopernik’in 1543’te yayımladığı ve böyle bir teori içeren kitabı De revolutionibus, Kilise tarafından yasaklanmıştı. Galileo’nun bu konu hakkındaki düşünceleri ve yazdığı kitap, İki Temel Sistemle ilgili Diyalog (Dialogo sopra i due massimi sistemi del mondo) nedeniyle başı Kilise’yle derde girdi. Kilise, Orta Çağ Avrupası’nda ki en güçlü kurumdu. Galileo engizisyon tarafından yargılandı ve işkence görmemek, hatta infaz edilmemek için halkın önünde Kopernik’in fikirlerine katılmadığını söylemeye zorlandı. Bu şekilde yalnızca ev hapsi cezasına çarptırıldı. Galileo böyle bir açıklamada bulundu, ancak Güneş Sistemi hakkındaki düşünceleri hiç değişmedi.
Galileo, 1642 yılının Ocak ayında hayata gözlerini yumduğunda, Roma Katolik Kilisesi’nin kutsal öğretilerini sorgulamasına rağmen eceliyle ölebilen nadir kişilerden biri oldu. 31 Ekim 1992’de, yani ölümünden 350 yıl sonra Roma Kilisesi Galileo’ya zamanında haksızlık yaptığını kabul etti.
Yazan: Beren AHU
Kaynak**
Bir yanıt bırakın