Transhümanizm: Ölümsüzlük Mümkün mü?

Transhümanizm: Ölümsüzlük Mümkün mü?

Hepimizin aklından -bir anlık dahi olsa- acaba ölümsüz olsaydık nasıl olurdu diye bir soru geçmiştir. Hiç hasta olmasak, sakatlanmasak ya da yorulmasak mesela, nasıl olurdu?

Her biyolojik canlı gibi insan da belli bir mekan ve zamanda doğar, kademeli olarak gelişir ve fiziğin en temel yasalarından biri olan entropiye yenik düşerek ölür. Bu durum, canlı olmanın değişmez bir kuralıdır. Çünkü yaşam, bir nevi, entropiye meydan okumaktan ibarettir. Fakat tüm bunlara rağmen, hepimizin içinde, bitmek bilmez bir kalıcılık hissi var. Platonun deyimiyle, “hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan ama hiç yaşamamış gibi ölüp giden” insanlar olmama isteği. Bir masaldan ibaret olmama isteği… Belki de bizi biz yapan şey, işte bu kalıcı olma isteğidir. Elbet bir gün öleceğini bilen her insan için zaman, hedeflere ulaşmak için çok kıymetli bir armağan. İçimizde hissettiğimiz bu kalıcı olma isteğinin bir yansıması olarak geleceğe atılan bir imza gibi kitaplar yazar, eserler bırakırız. Ama bugün insanlık, gelişen teknoloji ve bilim sayesinde, tarih boyunca hiç bir canlının uğrunda bu kadar uğraşmadığı bir projenin peşinde. Ölümsüzlük projesi… Tarihin en eski çağlarından beri ölümsüz olmanın bir yolunu aramakta olan insan, bugün yeni bir yol denemek üzere. İşte buna Transhümanizm diyoruz. Bir kavram olarak ilk defa, 1957’de biyolog Julian Huxley tarafından kullanılan Transhümanizm, kısaca, “insanın bilişsel ve fiziksel özelliklerinin arttırılması; yaşlanma, hastalık ve fiziksel yıpranma gibi istenmeyen bazı durumların ortadan kaldırılması amacıyla, bilim ve teknolojiden yararlanmayı öngören, entelektüel ve felsefi bir disiplindir”. Bu disiplinin 3 temel amacı mevcut. Bunlar,

1.) İnsanüstü yaşam süresi

2.) İnsanüstü zeka

3.) İnsanüstü sağlık kalitesi

Transhümanizm, etten ve kemikten oluşan bir bedene sahip olan insandan, mekanik ve robotik sistemlere sahip olan bir insana geçiş sürecini temsil ediyor. Mekanik bir kol, mekanik bir bacak… Ya da kulağa çok garip gelse de robotik bir beden içinde yaşayan insanlar. Yeni nesil İronmanlar…

Peki Ya Nasıl Çalışacak Bu Bedenler?

Avatar filmini hepimiz izlemişizdir. İnsanların yapay bedenleri vardı hani. “Pandora adlı uydunun biyosferini araştırmak için yola çıkan bilim insanları, genetik olarak eşleşebilen insanlarca sinirsel bağlantı aracılığıyla kontrol edilebilen ve Avatar adı verilen bedenleri kullanırlar.”

Aynı şekilde Transhümanist insanlar da, bizi biz yapan beynimizin bir bilgisayara yüklenmesi sonucunda, biyolojik bedenlerden sıyrılıp, sinirsel bağlantıyla çalışan robotik bedenleri kullanacaklar. Bugün için hayal etmesi ne kadar zor olsa da, bozulan bir uzvumuzu bir tamircide değiştirebileceğiz mesela. Metrelerce yüksekten atlayabilecek ya da korkmadan bir ateşin içine girebileceğiz. Aksiyon filmlerindeki efektlerle gerek kalmayacak belki de. Zihnimizin bir bilgisayar içinde olmasından dolayı, deformasyona uğrayan bedenimizi yeni bir bedenle değiştirebileceğiz. Tüm biyolojik kısıtlamalardan sıyrılmış olarak, istediğimiz tüm bedenlere sahip olabileceğiz. Çünkü artık biz, adeta zihin ve düşünceden ibaret olacağız. Böylece sanal bir dünyanın, gerçek kahramanları olacağız. Peki tüm bunlar, sizce de, A. Huxley’in Cesur Yeni Dünya romanına biraz fazla benzemiyor mu? Fakat böyle bir teknolojinin getirdiği bazı etik(ahlaki) problemler de var.
Kim kullanacak bu teknolojiyi mesela. Sadece zenginler mi kullanabilecek?
Değerin bir anlamı kalacak mı?
Ya da insanlar nasıl çoğalacaklar?
Gen teknolojisiyle programlanmış çocuklar mı yaşayacak gelecekte?
Bunlar da bir diğer yazımızın konusu olsun. Son olarak Transhümanizmle ilgili 2 film önerim var. Transcendence ve Surrogates.
İyi seyirler…
Kaynak****
Çılgın Fizikçiler (SEO Manager) hakkında 688 makale
Çılgın Fizikçiler ve Bilim İnsanları ekibi ve dışarıdan destek veren gönüllülerin yazıları.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*