Varoluşçu Psikoloji Nedir?
Varoluşçu’lar insanı anlamak için fenomenolojik bir yaklaşım benimsemişlerdir. Varoluşçulara göre kişi, en iyi kendi bakış açısıyla anlaşılabileceği bir dünyada var olmaktadır. Kişi ve çevresi arasındaki bu temel birlik “burada olmak” anlamına gelen, Almanca “dasein” sözcüğü ile anlatılmaktadır. İnsanoğlunun içine doğduğu bu dünyada varolma ve bağımsız, ayrı bir varlık olarak kendisini görme (bilinçli/bilinçaltı) duygusuna sahip olma yönünde doğuştan getirdiği bir ihtiyacı vardır. Varoluşçulara göre insanın dünyadan ayrı bir varlığı yoktur ve yine içinde yaşadığı dünyada kişinin onu algılayışından bağımsız değildir. İnsanın ruhsal yapısının ve içinde yaşadığı fiziksel dünyanın bir bütün olduğunu öne süren varoluşçular, bu bütünlük içindeki varoluş algısını “dasein” olarak adlandırmaktadır.
Kişinin “dasein” i ne kadar güçlü ise kişilik o denli sağlıklıdır. Ancak insanın “dasein” ini geliştirmesi ve doğuştan varolan potansiyellerini yaşama geçirebilmesi sürekli çaba ve cesaret gerektirmektedir. Anlamlı bir yaşam sürmenin yolu; sosyal kurallar ve bunlara uyma baskısı, yanlış ana-baba standartları ve ölümün kendi tehdidi karşısında dahi “dasein” imizi ortaya koymak ve onaylamaktır.
Dasein büyük ölçüde kişiye özgü bir konu olduğu için hiç kimse bir diğerine dünyada olmanın ne olduğunu ve nasıl olduğunu tabı olarak anlatamaz. Her birimizin kendi potansiyel ve değerlerini keşfetmesi gerekir. Bunu yapmanın en iyi yolu da yaşadığımız her anı etkin ve spontane bir biçimde yaşamaktır. Aslında cinsellik ve saldırganlık gibi temel dürtüler dahi “dasein” a göre ikincil derecede önemlidir. Dürtüler birer soyutlamadır ve insanların dürtülere sahip olduğunu ve dürtüleri tarafından yönetildiğini düşünmek, insanı mekanikleştirir. Bizler aslında açığımızın, susuzluğumuzun, duygularımızın ve fikirlerimizin kendisiyizdir ve gerçekten insan olmanın temeli bu deneyimlerdir.
İnsanoğlu doğa karşısında güç kazanmaya çalıştıkça doğayla arasındaki bağı yitirmiş, endüstriyel devrimin ürünlerine bağımlı olmaya başladıkça topraktan, denizden ve gökyüzünden daha da uzaklaşmış ve bunlara yabancılaşmıştır. Dünyaya yabancılaşmak aynı zamanda kişinin kendi bedenine de yabancılaşmasına yol açmıştır. May’e göre bu uzaklaşma ve yabancılaşma duygusu yalnızca psikolojik sorunları olan insanlarda değil, çağdaş toplumlardaki her insanda görülmektedir. Yabancılaşma çağımızın sorunudur ve kendini doğadan uzaklaşma, anlamlı kişiler arası ilişkilerden yoksun olma ve kişinin kendi otantik gerçekliğine yabancılaşması gibi üç şekilde göstermektedir.
Yazan: Gözde ADIYAMAN
Bir yanıt bırakın