Yunan Mitolojisi’nde Khaos’tan Kosmos’a Geçiş

Yunan Mitolojisi’nde Khaos’tan Kosmos’a Geçiş

İnsanoğlunun kendini ve doğayı tanıma merakı, ilkin kendi zihninin ilk katmanını keşfetmesiyle başlar. Bu katman mitoloji katmanıdır ve mitoloji insanoğlunun ilk düşünme biçimidir.

Yunan mitolojisi, Yunanın adeta dinidir ve bu din şair Homeros (İÖ yak. 850) ve Hesiodos’un (İÖ yak. 750-650) günümüze kalan şiir şeklinde yazılmış destanlarında gizlidir. Tam 10 yıl süren Troia (Troya) Savaşının anlatıldığı Homeros’un destanlarının adları “Ilias (Ilion’un Şiiri)” ve “Odysseia’dır (Odysseus Destanı)”; Hesiodos’un destanlarının adı ise “Erga kai Hemerai (İşler ve Günler)” ve “Theogonia’dır (Tanrıların Doğuşu)”.

Yunan Mitolojisi’nde Khaos’tan Kosmos’a Geçiş

Yunanın mitolojik dönemi soyut düşüncenin henüz gelişmediği bir dönem olmasına rağmen,yine de Yunan insanı gelişkin bir merak duygusuna ve yüksek sezgi gücüne sahip olduğundan, özellikle Hesiodos’tan başlayarak doğanın görünür yüzünden öte, görünmeyen yüzünü de öğrenmek istemiş, böylece ona daha fazla hâkim olabileceğini sezmiştir. Bu yüzden mitolojik dönemde bile çocukça bir merakla kendi kendine “Evren nasıl doğdu?” şeklinde oldukça naif bir soru sormuş ve bu soru onu evren doğum şemalarını çıkarmaya, daha doğrusu Yunanca deyişle “kosmogonia (κοσμογονία ya da κοσμογενία= Evrenin Doğumu)” üzerine kuramlar geliştirmeye yöneltmiştir.

Hesiodos’un Theogonia adlı destanındaki evrenin doğum şeması “kaos-kosmos” karşıtlığıyla açıklanmıştır. Hesiodos eserinin 116-120 dizelerinde “her şeyden önce varolan, khaos’tu (χάος),” diyerek şairce bir sezgiyle aslında evrenin kökeninin “khaos” olduğunu belirtmiş, sonradan Thales’in ve onunla başlayan Miletos Okulu’nun ilk felsefe sorusu olan “arkhe nedir? (evrenin başlangıç ilkesi nedir?)” sorusuna mitolojik bir yanıt vermiştir. Khaos, Yunanca’da “khasko (khaskein, khasmasthai)” fiilinden türemiştir. Anlamı, “esnemek, yarılmak, açılmak ya da bir şeyi doğurmak üzere esneyip açılmak”tır. Khaos kelimesi ise “boşluk, açıklık, esneyen yarık, uçurum” anlamlarına gelir ve tüm varlıkların boşluktan ya da bilinmeyen büyük bir uçurumdan sıçramış olduğunu ima eder.

Khaos’un karşıtı, en geniş anlamıyla “düzen” olarak çevrilebilecek olan “kosmos’dur (κόσμος).” Bu terim “düzenlemek, ayarlamak” anlamına gelen “kosmeo” fiilinden türemiştir. Ama Yunanlar için “kosmos’un” ilk anlamı sadece “düzen” değildir; çünkü kosmos “dini yücelik” anlamını da içerir. Dini yücelikte hayranlık uyandırıcı bir “harmonia: uyum, biçimlilik, güzellik ve yasalılık” vardır ve aynı zamanda karmakarışık “kaos’a” karşıt olarak “anlaşılabilirlik ve açıklanabilirlik” söz konusudur. Ayrıca, “kosmos”, Yunanca’da, “saygınlık, onur,” hatta “devlet düzeni” ve son olarak da “süsleme, bezeme” anlamlarını da içerir. Geç dönemde ise bu terimin anlamı iyice genişlemiş ve “bilinen ve yerleşilen dünya; şu an üzerinde yaşadığımız dünya” olarak da kullanılmıştır Biz kosmos’a bu anlamda “düzenlenmiş evren ya da düzenli evren,” demeyi daha uygun buluyoruz.
Bu “khaostan, kosmosa” geçiş piyesinin ilk aşamasında sahne bomboştur, henüz hiçbir tanrı ve insan rol almamaktadır. Ne Yunan’ın Olympos dini vardır ortalıkta, ne cengâver kahramanları; ne sosyal ve kültürel yaşamı ne müthiş savaşları ne de düşünsel öğretileri. Sonra yavaş yavaş sahne hareketlenmeye başlar ve üzerinde doğanın düzenini (yani kosmos’u) oluşturacak olan üç öğe beliriverir. Hesiodos’un yüklediği sıfatlarla söyleyecek olursak

Bu Üç Öğe Şöyledir:

Yunan Mitolojisi’nde Khaos’tan Kosmos’a Geçiş

İlkönce var olan: Khaos
Geniş bağırlı toprak: Gaia (Gaia eyrysternos)
İnsanın elini ayağını çözen: Eros (Arzu).
Bu öğelerle birlikte o ana kadar karanlık ve gizemli tanımlamalarından, zihnimizde bir yer bulup oturtamadığımız ve sadece gönül bulandıran bir burgaç olarak gördüğümüz “khaos,” yaşayan, soluk alan, adeta tanıdık bir varlık haline dönüşüverir.

 

Evrenin bu ilk eskizleri saf öznedir, yani kendi kendilerine varolmuştur ve kendi kendilerini hareket ettirip yönetir. Varlıkları doğuracak bütün güç her birinin içinde gizlidir ve her biri bir başlangıçtır. Bunların oluşumu başka bir şeye bağlı değilken, bunlardan çıkan her şey onlara bağlıdır.

Bu öğelerin ilki olan “Khaos” evrenin kurucu öğelerinin henüz ayırt edilmemiş karışımıdır (sygkhysis stokheiron); düzeni olmayan, biçimi olmayan ve henüz tek tek şeylerin (varlıkların) farklılaşmamış başlangıcıdır. Aristoteles, Hesiodos’un Khaos’unu yorumlarken onu “boş yer (topos)” ya da “küçük mekân, yer, oda (khora)” olarak tanımlar. İÖ 6. yüzyılda “boşluk” sözcüğünün “hava” ile eş anlamda kullanıldığını gördüğümüzde, Hesiodos’un Khaos’tan “yer ile gök arasındaki havayı” anladığını çıkarıyoruz. Hesiodos “Theogonia’nın” 700. dizesinde bu çıkarımı destekler nitelikte “Khaos Zeus’un ve Titanların savaşında muazzam bir sıcaklıkla doldu,” diyerek hem savaşın hiddetini, hem de zihnindeki khaos’un yerini belirtmiştir. Hesiodos’un bize sunduğu tabloda, bu dizelerdeki Khaos’un neliğine, diğer öğelere yüklenen sıfatların özellikleriyle kıyaslamalar yaparak, ilk başta dilsel bir sezgiyle erişebiliyoruz; çünkü Hesiodos bu konuya herhangi bir açıklama getirmiyor.

Ama Khaos’tan, derinliklerin ışıksız karanlığının, Erebos’un doğmasından ve her şeyden önemlisi Khaos’un bunu başka bir varlığa ihtiyaç duymadan, kendiliğinden yaratmasından, Hesiodos’un Khaos’unun doğurma ve başka şeylere tesir gücüne sahip bir uçurum olduğunu algılıyoruz. Yunanlıların anlayışına göre, tesir etme gücüne sahip olma, “theos (tanrı)” olmayla eşdeğerdir. Buna göre, örneğin Korku (Deimos) tanrıdır; Terör (Phobos) tanrıdır; çekişme (Eris) tanrıdır; Adalet (Themis) tanrıdır, vb. İşte bu yüzden Yunanın mitolojik döneminde bu terimlerin her biri kişileştirilmiştir. Bu konuda Menandros, “güce sahip olan varlıklara, şimdi tanrı olarak tapınılıyor,” derken, bu anlayışı en iyi şekilde dile getirir. Böyle düşünüldüğünde, Hesiodos’un Khaos’u, Homeros’un Okeanos anlayışına benzer; başka deyişle, bütün tanrıların genesis’i (varlığın çıktığı kaynak) olarak görülen, dünyayı çevreleyen tanrısal nehre.

Gaia

Hesiodos’un kosmogonisinde, Khaos’tan sonraki ikinci element olan “Gaia”, Anadır. Yunancada “gamma” yani “g harfi’nden” türeyen sözcüklerin çoğunda (örneğin “gaia, genesis, gamete gibi “üreme, doğurma, döllenme eylemi”) özellikle dişil varlığın yaşadığı o kritik an ve çektiği acı ve güçlük söz konusudur.

Hesiodos’un, “tüm varlıkların güvenli ve ölümsüz evi olarak ortaya çıktı,” dediği geniş göğüslü Gaia (Toprak) halk dilinde “toprak” anlamına gelir. Yunan kosmolojisinde “Toprak Ana” anlamını kazanır. Her türlü varlığın, yani bitki, hayvan ve insanın anasıdır. Gaia biçimli bir anadır, hatta kendi gövdesini dağlar ve denizler olarak biçimlendiren bir anadır. Dağlarının yüksekliği, yeraltına uzanan bir derinliği vardır. İlkin göğe yükselttiği dağlarıyla Olymposlulara bir konaktır, sonra da aşağı doğru daldırdığı derinlikleriyle Titanların ve Yeraltı tanrılarının (hypokhtonioi) konağıdır.

“Gaia” bu şekilde göğe ve yere yayılırken, zıtlığı da beraberinde getirir. Dağların karlı doruklarının aydınlığı, Yeraltının loş tabanı arasında gerilir; yani “aydınlık ile karanlık” arasında. Gaia, Khaosla birlikte varolmak zorundadır. Bu ikili, madde ve mekân gibidir; birbirlerine zıttır, ama bir yerde birbirlerini destekleyen ve birbirini sarıp sarmalayandır; bunlar birbirlerine göre tanımlanırlar. Her ikisi de yaratıcıdır, ama her ikisi de soylarını birbirine karıştırmadan, kendi içlerinden çekip çıkarırlar.

Üçüncü ana öğe olan “Eros”, Khaos ile Gaia’yı hem kendilerini koruyacak, hem de kendilerine cephe alacak başka bir şeyi doğurmaya sürükleyen gücü temsil eder. Dolayısıyla süreci başlatan bir kıpırtı, bir hareketliliktir, kısacası, çağdaş bir terimle ifade edecek olursak, bir enerjidir; elementleri önce birleştiren, sonra da birleştirdiklerini yeniden elementlerine ayıran bir enerji. Yunanca “sevgi, aşk” anlamına gelen “Eros”, Hesiodos’ta “arzudur.” İnsanların ve tanrıların üstünde bir güçtür bu arzu; bütün yaşayan varlıkların bağlarını çözmeyi başaran, katı olanı eriten bir arzu. Bu şekilde düşünüldüğünde, Eros “yaşamın ve kosmos’un ilk ilkesi’dir.” Eros’un ortaya çıkışı, Khaos’un ve Gaia’nın kendi içinden başka varlıklar çıkarmasıyla (parthenogenesis = cinsel bir ilişki kurulmadan yapılan doğum) somutlaşır.

Khaos’tan, Kosmos’a geçiş piyesinin en can alıcı sahnelerinden biri, Gaia’nın kendisinden “Uranos’u” çıkarmasıdır. Uranos, başka deyişle, “yıldızlı Gökyüzü” (Ouronos asteroeis) mitolojide Gaia’nın hem oğlu, hem de eşidir. Gaia, Uranos’u kendisini kaplayacak, her yandan sarıp sarmalayacak şekilde kendi içinden doğurur. Her ikisi birbirinin tamamlayıcısıdır ve birlikteki zıtlıktır (Yeryüzü-Gökyüzü). Mitolojide her hareket, karşı hareketini de üretir. Bu yüzden Uranos’u çıkaran Gaia bu kez, akışkan karşıtını da çıkarır, yani dalgalarla kabarmış denizi, “Pontos’u;” bazen saydam bir durulukta, bazen de fırtınalarla kargaşalar yaratan o ürpertici denizi (Yeryüzü-Gökyüzü-Deniz).

Ama Kosmos aşamasının bu anında, birdenbire Uranos’un kendisine özgü bir davranış sergilediğine ve kendi yaşam çizgisini belirlediğine tanık oluruz. Uranos hak ettiğinden daha fazla güç isteminde ve gösterisinde bulunur. Bunun sonucunda kendisini doğuran ve birleşip birçok varlık (Titanlar, Kyklopslar gibi) ürettiği Gaia’ya karşı tavır alır. Bu tavır sonucunda Gaia’dan doğan çocuklarını ışığa çıkartmayıp Gaia’nın dölünde bırakır.

Bu karar ilk bireysel karardır ve ilk bireysel karar, Toprağın (Gaia’nın) sarsıcı şiddetiyle karşılanır. Art arda üreyen çocuklarının içinde kalması Gaia’nın büyük sancılar çekmesine, çektiği acılar da sonsuz gerilime neden olur.

Uranos’un bu cüretkârlığına daha fazla dayanamayan Gaia, oğluyla (Kronos: Zaman) bir olup babasını erkekliğinden etme kararı alır. Belleklere kazınacak derecede etkin olan bu sahnede, kozmik bir orak darbesiyle Gökyüzü, Yeryüzünden kusursuz bir simetriyle ayrılır ve bu ayrılış, doğanın yer-gök dengesine kavuşmasıyla birlikte yeni başlangıçlara doğru sonlanır. Bu denge “kosmos’un”, yani “görünür olanın, açıklanabilir ya da anlaşılabilir olanın” kendisidir. Ama bu sahne aynı zamanda, Yunan mitolojisinde “ego’nun (ben’in)” ortaya çıkışının ve ilk hilekârlık gösterisinin de sergilenişidir. Bu an, ortak yaşamın bırakılıp bireysel yaşama geçişin ilk anıdır.

Hesiodos’un tiyatro oyunu bu aile dramıyla büyük bir hareketlilik kazanır ve “kosmos’un” temel taşı döşenmiş olur (Yeryüzü-Gökyüzü-Deniz-Zaman = Kosmos, yani düzenlenmiş Evren). Sahne artık tek tek tanrıların doğumlarına, onların öykülerine ve her şeyden öte Eros (sevgi) ve Eris’in (nefret) yol açacağı tanrıların savaşlarına ve insanın aklını keşfetmesiyle birlikte yaşanacak başkaldırılara hazırdır. Artık o boşluk, o uçurum, o dipsiz karanlık yoktur; doğa bölüştürülmüş, her şeyin ve herkesin yeri yurdu ve gücü belirlenmiştir; artık tanrılar Olympos dağının sakinleri, insanlar yeryüzünün yurttaşlarıdır. Dolayısıyla, mitolojideki kosmos, yani düzen sağlanmıştır.

Yazan: Gözde ADIYAMAN

Kaynak*

YouTube Kanalımız

Leave a reply

Please enter your comment!
Please enter your name here